ÜLKEM – İLKEM

2004 yılında biz

Arayış, aynı zamanda, bir yaşam belirtisidir. Arayışını bitiren, tükenmişliğe adım atmış, demektir.

Yeni bir yıla girdik, olayları kontrol edebilir veya yönlendirebilirsek, 2004, sıradan bir yıl olur, beceremezsek, sürprizler yaşayabiliriz.

Olayları kontrol edebilme veya yönlendirebilme, bilgi, beceri, öngörü, kararlılık gerektiren, bir yetenek işidir. Bu yeteneğe sahip olup, olmadığımızdan emin değilim, tartışılır.

Bu ülkede yaşayan herkes, felsefesi, ideolojisi, koşulları, beklentileri ne olursa olsun, BİZ kapsamındadır. İnsanlarımızın konumları, imkanları, istekleri, endişeleri farklı olduğu için, 2004 yılının, herkes için, farklı olaylara gebe olması doğaldır. Ateş düştüğü yeri yakar, ama, bazılarımızın üzerine düşecek ateş, sadece onları değil, bizi de, yani hepimizi de yakacaktır, çünkü, biz bir bütünüz…

Biz, ne hikmetse, çok defa, olayların gerçek bedelinden, daha ağır, faturalar, ödüyoruz. Umursamazlık, olayları küçümsemek veya tevekküle bırakmak gibi, huylarımız veya sorunlarımız var. Önlem almamak, bir sebep, olayın ağır faturasını ödemek, bir sonuçtur. Sebeple, sonuç arasında her zaman bir ilişki vardır, fakat, bize büyük faturalar ödeten sonuçları doğuran sebepleri, ortadan kaldırmak için, niye çaba sarf etmediğimizi anlamakta zorluk çekiyorum. Herhalde, kural dışı bir yapımız var.
Öngörü yeteneğimiz olmadığı için mi, tehlikeyi göremiyor ve önlem almıyoruz?
Tehlikeyi görüyor, fakat umursamadığımız için mi, önlem almıyoruz?
Tehlikeyi görüyor, fakat, önlem alma yeteneğimiz olmadığı için mi, önlem alamıyoruz?
‘’Başa gelen çekilir” anlayışı ile, işimizi hep tevekküle, kadere mi bırakıyoruz?
Allahın, bizden başka kulu yokmuş gibi, nasıl olsa bizi korur diye, bütün işlerimizi ona havale ediyoruz?
Mizah gibi, fakat, gerçek.
Şimdiye kadar çözememişiz, bundan sonra çözebilir miyiz, bilmiyorum.

2004 yılında, birçok olay cereyan edecek, bunların arasından üç tanesinin öne çıkacağını düşünüyorum..

Mart ayında yapılacak, yerel seçimler;
Seçim, aslında, çok ciddi, çok önemli bir olay, fakat, bu seçim daha da önemli. Bazılarımız bu seçimleri, bölgelerini ilgilendirir diye fazla önemsemiyor, doğru gibi görünen, fakat, yanlış bir düşünce çünkü, yerel seçimler, genel seçimlerin alt yapısını oluşturur.

Bugünkü iktidarın oluşum biçimi, yasal olmakla beraber, demokratik beklentilere aykırıdır. Bir önceki genel seçimde kırk milyon kayıtlı seçmen vardı. Bu iktidar on milyon oy aldı. Kayıtlı seçmen sayısının %25’i, seçime katılanlara göre, sanırım, %30 gibi bir oran. %25-30 oy almış bir parti, bugün TBMM’de, takriben, %65-70 gibi bir oranda milletvekiline sahip. Yasal fakat demokratik olmayan bu sonuç, seçime katılmayanlarla, baraj altında kalıp meclise giremeyen partilerin, oylarının meclise giren partilere yansıtılmasından kaynaklanıyor. Yanlış seçim ve siyasi partiler yasası, demokrasiden beklenen, halkın iradesinin TBMM doğru yansımasını engelliyor. Sebep, kuralları doğru koyamıyoruz, sonuç demokrasimiz halkın iradesini yansıtmıyor. Bu yerel seçimlerden güçlü çıkanlar, gelecek genel seçimde pastadan daha büyük pay alacak.

Demokrasi bir anlayıştır, kuralları, yasalarla belirlenir. Demokrasiden maksat, halkın iradesinin, yasama gücüne yansıtılmasıdır. Yasalar bunu sağlamıyorsa ve siz o yasaları korumakta ısrar ediyorsanız, gerçek demokrasiyi değil, gösterişe dayalı, işinize gelen, aldatmaca bir demokrasiyi yaşamak istiyorsunuz demektir.
Demokrasi, halk tarafından anlaşılmış ve benimsenmiş olmalıdır… Bunun göstergeleri, vatandaşın sandık başına gitmesi ve özgür iradesiyle, oyunu kullanmasıdır. Son genel seçimde, kayıtlı seçmenin, takriben, %25 i sandık başına gitmedi ve yazık ki, bunların büyük bölümü çağdaş, sosyal demokrat geçinen, okumuş kesimden, laf ebesi insanlar. Oy tercihi bir hak, oy kullanmak bir sorumluluktur. Oyunu kullanmayanın, demokrasiden şikayet etme hakkı olamaz, ama bizde olur. Biz oyunu kullanmayan on milyona yakın okumuş insana ses çıkaramayız, ama sandık başına giden veya götürülen cahil insanlarımızın oyu ile okumuş insanların oylarının aynı değerde olup, olmadığını sorgularız.

Demokrasi anlayışımız, kural koyamamaktan, oy satın almaya, oy satmaya, oy kullanma sorumluluğunu idrak edememeye kadar varıyorsa, demokrasiyi yaşıyoruz diye kendimizi aldatmayalım..

Kıbrıs konusunu önemsemeyenleri görüyorum ve çok şaşırıyorum..
Kıbrıs’ın, bizim için, siyasi ve insani değerler açısında önemine girmeyeceğim.. Kıbrıs için ödenen bedelleri de saymayacağım.. Bu konuları bilmeyenlerimiz var ise, söylesek de anlamazlar…
Kıbrıs konusunda iyice köşeye sıkıştırıldık.. Bugünkünden daha olumlu ortamlarda, problemi çözmedik. Çözümsüzlüğü, lehimize bir çözüm saydık. Tarih ve güncel konularda bilgimiz zayıf, siyaset yapma yeteneğimiz, zayıf, sorunu çözme ilgimiz samimiyetsiz, sorunu çözmek için gerekli cesaretten de yoksunuz.. Hatalar ve eksikler zinciri ile kendimizi bağlamışız.. Şimdi en kötü günlerde, zor şartlarda, kısa sürede problemi çözmeye zorluyorlar. Bu durumda yapacaklarımız kendi seçeneklerimiz değil, dış güçlerin baskısı altında olacak.. Dilerim ki, sorun en az hasarla çözülür. Kıbrıs sorunu, makul bir çözüme ulaştırılamazsa, Türkiye, içte ve dışta, birçok, doğal ve suni problemle, karşı karşıya kalacaktır…

Önümüzdeki bir diğer önemli konu Avrupa Birliği (AB).
AB’ye girelim mi, girmeyelim mi?
AB, bizi alır mı, almaz mı?
Bunca yıldır peşinde koştuğumuz bir hedefle ilgili olarak, hala bu soruları konuşuyorsak, bir yerlerde yanlışlık var ve sıcak günler yaşayacağımız kesin…
AB’nin, bir kültür boyutu, bir de siyasi boyutu var. Siyasi boyutundan yararlanabilmemiz onların inisiyatifinde, kültür boyutunu yakalamak ise, bizim elimizde. Önemli olan, bizim, AB’nin kültür boyutunu yakalayabilmemiz. Kültür boyutu deyince, teknoloji, çağdaş hukuk, çağdaş insani değerler, uluslar arası ilişkiler vs. den söz ediyorum. AB’nin kültür boyutunu yakalayabilirsek, zaten güçlenmiş olacağız. Bu durumda, ya onlar siyasi boyutu, kendiliklerinden bize sunacaklar, veya bizim onlara ihtiyacımız kalmamış olacak….

2004’te yaşayacağımız üç önemli konuya, satır başları ile dikkat çekmek istedim. Konular, çok ciddi ve çok daha kapsamlı…

2004 de, kendisinde önceki yıllar gibi, nasıl olsa, bitecek.. Bırakacağı güzellikleri de, sıkıntıları da, biz yaşayacağız. Her şey bize bağlı, güzellikleri yaşayabilmenin koşullarını gerçekleştirmemiz lazım. Kendi hakkını, kendi çıkarını korumayanı, başkaları hiç korumaz…

Arayış hiç bitmeyecek. En iyi dileklerimle…
Ocak 2004, Fenerbahçe-İstanbul