DUYGULAR VE GERÇEKLER

Sorumlu Kim?

“Ben, devletimin büyüklerinin, Suudi Arabistan Kralının memurları gibi görüntü vermelerini kendime yediremiyorum. Ben, bazı Batılıların bizi küçük görür tavırlar sergilemesini hazmedemiyorum.”

Temmuz 2009… Dünya kaynıyor… Gelişmiş patronların derdi başka, geride kalmış zavallıların derdi başka. Taraflar arasında, özü, sömürmek ve sömürülmekten kurtulmaya çalışmak olan acımasız bir mücadele sürüyor.

Türkiye de kaynıyor, üstelik Türkiye eriyor, kan kaybediyor. Türkiye, dışa karşı ve kendi içinde, geçmişte olanlardan daha büyük, aynı zamanda karakteri daha farklı bir mücadele veriyor, enerji harcıyor, kan kaybediyor. Bu büyük problemin elbette sebepleri var. Problem çözülmeden, ulusal yaşamı, birlik ve dirlik içinde sürdürmek mümkün değil. Sorunun nedenleri, sorunun yaratıcıları ve sorunu çözmesi gerekenler olmalı. Sorumlu kim, sorusu üzerinde kısa bir beyin egzersizi yapacağım.

Kuzey Karadeniz’de yağışlar sele dönüştü, can ve mal kaybına neden oldu. Can ve mal kaybının önemli bir nedenin, yapılırken malzemesinden çalındığı iddia edilen baraj ve bentlerin çürük olması, sele dayanamaması ve işlevini yapmamasıdır. Sorumlu: İnsan.

Güney ve Batı Anadolu’da çam ormanları cayır cayır yanıyor, milli servet heba oluyor. Kızıl çamın o bölgeler için uygun bitki olmadığı, orman idaresi görevlilerinin çoğunun ofislerde oturduğu, alanda bulunmadığı, etkin önlemler alınmadığı söyleniyor. Yangınların bir bölümünün kasıtlı çıkarıldığı biliniyor. Sorumlu: İnsan.

Ülkede, bölücü terör her gün can alıyor, ocaklar sönüyor. Ayrışma büyüyor, ülke parçalanmaya gidiyor. Sorunu çözmek için akılcı, gerçekçi, koordineli bir mücadele yapılmıyor. Kimi niyetini saklıyor, kimi kenara çekilip başkalarını öne sürüyor. Sorumlu: İnsan.

Türk toplumu; Laik-anti laik, çağdaş-gerici, cumhuriyetçi-şeriatçı, ulusalcı-liberal geçinenler ve etnik ayrımcılık peşinde koşanlar gibi gruplara ayrılmış, bütün güçleri ile birbirlerini yemeye çalışıyorlar. Sorumlu: İnsan

Devletin kurumları, pazardaki payını genişletmek isteyen rakip ekonomik kurumlar gibi, kıyasıya kendi yetki alanını genişletmeye, ötekini sultası altına almaya çalışıyor. Sanki gemi batarsa, sadece rakibi batacak, kendisi kurtulacak. Sorumlu: İnsan.

Yukarıda sözü edilen grupların bazıları, amaçlarına ulaşmak için dış güçlerle işbirliği yapıyor. Dünyada ve bizde yaşanmış onca tarihi örneğe rağmen, rakibini ortadan kaldırdıktan sonra, dış gücün kendisini hedef alacağını idrak edemiyor. Halbuki, dış güçlere peşkeş çektiğinin bir bölümünü içeridekilerle paylaşmayı denese, belki de ortada sorun kalmayacak. Sorumlu: İnsan.

Siyaset kurumu, iktidarı ve muhalefeti ile kendisine emanet edilen milli iradeyi, ulusun, amacın ve etik kuralların dışında kullanıyor. Kendi içinde demokrasiyi kurup yaşatmıyor, halkı demokrasi söylemleri ile kandırıyor. Sorumlu: İnsan.

Dinci, “İdris kılığına bürünmüş, iblis” olarak halkı, “Allah ile aldatıyor” Sorumlu: İnsan.

Ulusal kurtuluş savaşında büyük bedeller ödeyerek elde edip, Lozan’da uluslara kabul ettirdiğimiz siyasi, hukuki ve ekonomik haklarımızın çoğu çeşitli kılıflara içinde başkalarına peşkeş çekilerek, bir kısmı tümden, bir kısmı kısmen kaybedildi. Sorumlu: İnsan.

Örnekler, sorunlarımızın sorumlusunun insan olduğunu gösteriyor. Bu insanlar kim, bir kesim mi veya bazı kesimler mi? Bu büyük vebalin faturası, Türkiye’de bir kesime veya bazı kesimlere kesilemez. O sorumlu insanlar; ben, sen, o yani bütün Türk toplumudur. Toplumda iyi, kötü, doğru, yanlış insanlar olacaktır ve onlar ideolojileri, değer yargıları doğrultusunda hareket edeceklerdir, bu kaçınılmaz bir olgudur. Onların düşünce ve eylemlerini doğru bulmayanlar nerede? Meydanı onlara bırakarak, el el üstünde oturup iş işten geçtikten sonra oturup ağlamak, onları suçlamak, akılcı ve gerçekçi bir yöntem değildir. Bu anlayış, bu tutum, ülkeye ve ulusa yanlış insanların verdiği zarardan daha fazla zarar veren bir sorumsuzluktur. Yanlış insan olmanın tek kriteri, kötü olmak değildir. Kötü insanlara göz yuman onların suç ortağıdır. Kötülüğü görüp önlemeye çalışmayan, elini taşın altına sokmayan, ikiyüzlü, beleşçi, sorumsuzdur. Kötülüğü önceden göremeyen, cahildir, aptaldır. Onurlu ve aklı başında bir insan, bu vasıfların hiçbirini yanına yaklaştırmamalı. Sonuç; Türkiye’nin sorunlarının sorumlusu, Türk insanının tümüdür. Öküz altında buzağı arayacaklar için söylüyorum, ‘’Türk’’ sözcüğünü, kültürel ve anayasal vatandaşlık kapsamında kullanıyorum.

Var sayalım ki, yukarıdaki tespitlerim doğru. Bu gerçek, sadece bizim neslin hatası mı, geçmişten gelen öğretilerin, örflerin, zorlamaların da katkısı var mı?

İnsanlar, genlerinin, inançlarının, ideolojilerinin, önyargılarının baskısı altındadır. Pek az eğitimli ve güçlü insan, belli ölçüde bu sınırları aşabiliyor, çoğunluk böyle gelmiş, böyle gider teslimiyetçiliği içinde ne görmüşse onu yapıyor. Geçmişe göz atalım.

İnsanın ceddi sayılan Adem’in, Habil ve Kabil isimli oğullarından biri diğerini öldürmüş. İnsanlık, iki kardeşten birinin diğerini öldürmesi ile başlamış. Sorumlu: İnsan.

Çoğunluğumuz Müslüman. Hz. Muhammet’ten sonra gelen, o günkü koşullara göre seçilmiş, dört halifeden üçü, Müslüman geçinen Araplar tarafından öldürülmüştür. Sorumlu: İnsan.

Bilimsel bir genetik yapıdan söz etmiyorum, kabul gören anlayışa göre insanın soy orijininde de bizim inanç orijinimizde de öldürmek var. Sorumlu: İnsan.

“9. yy sonlarına doğru büyük İslam uleması, Şeriatın son şeklini aldığını ve İçtihat Kapısının, yani İslam hukukunda yeni kurallar koyma imkanının kapanmış olduğunu ilan etmişlerdi.” (H. İnalcık)

Bunun anlamı; İslam anlayışı, İslam hukuk sistemi ve İslam düşünce yapısı, tekamülünü tamamladı, bundan sonra gelişmesi mümkün değildir. Halbuki, Evren’in gelişmesi ve değişmesi halen devam ediyor. Ancak kendi zamanlarının bilimini bilmesi mümkün olan o İslam uleması, kendilerinin de iddia ettiği “İslam bütün zamanları kapsayan, evrensel bir dindir” tezini yok sayarak, İslam’ı, ortaçağın ilmine ve Arap anlayışına esir etmişlerdir. Eğer İslam bir kabuldür, yorum yoktur diyorlarsa, kendilerinin de yapmaması gerekirdi. Eğer onlar yorum yapabiliyorsa, kendilerinden sonra gelenler de yorum yapabilmeliydi diye düşünüyorum. Onların bu kararı, inancına bağlı samimi insanların, gelişmelerinin, çağa ayak uydurmalarının önünde büyük bir engel olmuştur. Halbuki, İslam’da sorumluluk bireyseldir, yaptığının veya yapmadığının hesabını kişi verecektir. Bugün Mısır ve Suudi Arabistan’da, bazı İslam ulemasının, Dünya’nın yuvarlak olduğunu bilimsel olarak bilmelerine rağmen, inanç olarak söyleyemedikleri gerçeği ile karşı karşıyayız. Günümüzün insanları, bin iki yüz yıldır yapılan bilimsel keşifleri dikkate almadan, dondurulmuş, kalıplaştırılmış, orta çağ düşüncesinin rehberliği altında yaşıyor. Sorumlu: İnsan.

Çoğumuzun kökü Orta Asya’dan gelme, Türk-Türkmen. Soyumuzun kurduğu devletlerin, T.C.’den bir önceki halkası Osmanlı İmparatorluğu’na adı verilen, Osman Bey “önemli siyasi kararlarda amcası Dündar’a danışırdı. Osman, güdülecek siyaset konusunda tartışmaya girdiği amcasını okla vurmuş öldürmüştür.” (H. İnalcık) Osmanlı’da kardeş katliamı, inanılmaz boyuttadır. Sıradan padişahlar bir tarafa, en büyüklerden, “Fatih, tahta çıktığında, henüz memede olan kardeşi Ahmet’i boğdurmuştu.” (H. İnalcık) Yavuz, tahta çıktıktan sonra, kardeşlerini öldürtmüş, “Şah İsmail’e karşı sefere çıkmadan önce, onun bütün Anadolu’ya yayılmış olan müritlerini ve halifelerini tespit ettirip hapis veya idam ettirmişti. …Takriben 40000 kişi.” (H.İnalcık) Kanuni Sultan Süleyman, bir oğlunu kendisinin de içinde bulunduğu çadırda boğdurmuş, bir oğlunu da diğer oğluna öldürtmüştür. Amacım, ismini zikrettiğim bu üç önemli insanı veya isimlerini saymadığım benzerlerini yargılamak değil. Farklı açıdan bakanlar, yapılanlar için gerekçeler bulabilir, hatta öyle yaptıkları için onları alkışlayabilir, onların bileceği iş. Benim dikkat çekmek istediğim husus, onları bu duruma getiren anlayışın temelinde ne yatıyor? Onlar sıradan insanlar değil, sorunu çözmek için yaptıklarından daha iyi bir yöntem bulamazlar mıydı? En azıdan, kendileri, o anda onu yapmak zorunda olsalar bile yanlışı görüp, kendilerinden sonra gelenlere daha iyi bir yöntem gösteremezler miydi? Sorumlu: İnsan.

Çok örnek var. Ancak, Fatih Sultan Mehmet – Çandarlı Halil – Zagnos; Sultan İkinci Bayezid – Gedik Ahmet Paşa; Sultan İkinci Mahmut – Alemdar Mustafa Paşa; Sultan İkinci Abdülhamit -Mithat Paşa arasındaki siyasi ilişkilerin, ibret dolu, insanı ürperten sebep ve sonuçlarını bilmezsek doğru değerlendirme yapamaz, günümüzü anlayamaz, geleceği planlayamayız. Sorumlu: İnsan.

Osmanlı’da Şeri Hukuk – Örfi Hukuk; Enderun – Medrese; Valide Sultan – Diğerleri arasındaki olayların, tiksinti veren boyutlarını bilmezsek, farkında olmadan aynısını yaşarız. Sorumlu: İnsan.

Bu süreçleri yaşayan, büyük büyük dedelerin torunları olan bugünkü Türk insanının, baskılardan kurtularak, yaşananlardan etkilenmeden, özgür ve çağdaş insan olması mümkün mü? Toplumumuzun, geçmişin olumsuzluklarının etkisi altında bugünlere geldiğini söylemek basit bir tespittir. Gerçek, bugün toplumumuz, geçmişte yaşanan olayların bir kısmını aynen, bir kısmını benzer şekilde yaşamaktadır. Sorumlu: İnsan.

İnancım o ki, bugün yaşadığımız olumsuzluklar, sıkıntılar, acılar ne siyasi, ne hukuki, ne ekonomik, ne de kültürel açıdan Türk insanının layık olmadığı koşullardır. Ben, devletimin büyüklerinin, Suudi Arabistan Kralının memurları gibi görüntü vermelerini kendime yediremiyorum. Ben, bazı Batılıların bizi küçük görür tavırlar sergilemesini hazmedemiyorum. Ancak, gereklerini yaşama geçiremezsek “bu koşullara layık değiliz, kendime yediremiyorum, hazmedemiyorum” gibi sözler, kendimiz aldatan boş laflardan öteye gitmez, geçmiştekilerden farkımız kalmaz. Geçmiştekileri suçlamak da kötülere kızmak da çözüm değil. Geçmişin yanlışlarını düzeltmeye, kötülerin verebilecekleri zararları önlemeye çalışmalıyız.

Hem yanlışların sorumlusu, hem de düze çıkabilmenin çaresi ben, sen, o yani biziz.

Çözüm aydınlanmak, çağdaşlaşmak, gerçekleri görmek, kötülerle, kötülüklerle mücadele etmektir. Hedef, “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmaktır.” Başkasından medet ummak aptallıktır. Başkasına boyun eğmek acizliktir. Aptal ve aciz olmadığımızı ispatlamak zorundayız.

21 Temmuz 2009