Çözüm üretmek, önce bilmek, sonra da adam olmakla mümkündür. Bilmeyen üretemez, bilen fakat adam olmayan, iyilik yerine fesat üretebilir.
İnsanların ve doğanın yararına olan konularda çözüm üretmek kadar değerli başka bir çabanın olabileceğini düşünemiyorum. Çözüm üretmek, önce bilmek, sonra da adam olmakla mümkündür. Bilmeyen üretemez, bilen fakat adam olmayan, iyilik yerine fesat üretebilir. Sadece kendileri veya mensup oldukları gruplar lehine çözüm üretenler, gerçeği saptıranlar, olmayanı var, olanı yok gösterenler, insan görünümlü olsalar da adam değillerdir. İnsanların yaptığı küçük, büyük birçok yanlış ve kusur vardır, bunların en korkuncu da yalancılıktır, çünkü yalan söylemenin hududu yoktur. Yalancılığın en çirkefi de toplumun değer yargılarını ve özellikle, inançlarını istismar etmektir.
Türk’e sataşanlar çok, içlerinde, Türk için, çözüm üretmek amacıyla, dostça acı söyleyenler olduğu gibi, Türk’ün kuyusunu kazan yalancılar ve fesatlar odakları da var. Meyveli ağaç taşlanır, Türkiye meyveli bir ağaç olmasaydı kimse dönüp bakmazdı bile. Türkiye’yi tahrip etmek için taşlayan yabancıları anlamak mümkün, ama taşlayanlara karşı ülkesini koruması kadar doğal bir görevi olmayan Türklerin taşlayanlarla işbirliği yapması hazin bir durum. Osmanlı’nın son bir asrı dahil, on yıllardır, aynı pilav, defalarca, ısıtıp servis ederek, Türkleri, sen ben kavgasına sürükleyenleri görememek, anlayamamak, gaflettir. Eğer gaflet değilse, mutlaka büyük bir çıkar meselesidir. Borsada en çok kimin parası var, Türkiye’nin en güzel yerlerinde kimler yaşıyor, Türkiye’nin, kağıt üstünde görünen, gayri safi milli hasılası rakamının yüzde kaçı, kimlerin elinde, çoğunluk halkın ne durumda olduğu analiz edilirse, gerçek manzara daha net görülür.
Türklerin en büyük sorunu, aldatıldıklarının farkında olmamalarıdır. Çok özverili, pozitif davranışlarının yanında, Türklerin, akla sığmayacak saf davranışları da var. Atatürk’ün tanımladığı Türk kavramı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran insanların ortak kültürel ismi olduğunu kasıtlı olarak saptırmak, Türkleri parçalamak için bir tuzaktır. Özünde insanı yaşamın merkezine koyanlar, kendisini parçalayıp yok etmek isteyenlerin tuzağına düşerek, etnik ve inanç kimliği üzerinden, sen ben kavgası yapıyorlar. Allah, oku, öğren demiş, öğrenmemiş, birilerinin ezberini benimsemiş. Allah göz vermiş, görmek istememiş, ezberletilen yolda yürümüş. Allah akıl vermiş, aklı kenara bırakıp, uydurma nakilleri rehber edinmiş, Atatürk gibi Ulu Bir Rehberi doğru anlamamış. Bu tanımlar bize ne kadar uyuyor, siz düşünün.
Büyük insan, Mahatma Gandi’nin, “ölümcül günah” diye nitelediği, yedi ilkesini, bilenler hatırlasın, bilmeyenler öğrensin diye, yazacağım. Ancak, bu ilkeleri bilmek bile yetmez, özümseyip, yaşamımızın temeli haline getirmemize çok ihtiyacımız var.
Gandi’nin, “Ölümcül Günahlar” diye nitelediği yedi ilke:
*İlkesiz siyaset
*Emeksiz zenginlik
*Niteliksiz bilgi
*Ahlaksız ticaret
*İnsaniyetsiz bilim
*Özverisiz ibadet…
Bu ilkeler, coğrafyalarla, inançlarla, düşüncelerle sınırlanamaz… Bu ilkelere uymayanlar, bu ilkeleri çiğneyenler insan olamazlar… Bu ilkelere aykırı hareket edenlere göz yumanlar, gereken tepkiyi göstermeyenler de sorumluluk bilinci taşıyan, uygar vatandaş olamazlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuranların kendilerine güvenmekten, asil bir amaç için ölümü göze almaktan başka güçleri mi vardı. Onların hatıraları önünde saygı ile eğiliyor, en derin şükranlarımı sunuyorum. Onların yarattıklarını, onlardan daha iyi konumda olan bizler koruyamaz, yaşatamazsak yazıklar olsun bize.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun… İnşallah, “Cumhuriyet ilelebet payidar kalır.”
Çağdaş değerleri anlamak, çağdaş değerleri yaşamak ve yaşatmak için arayışınız bitmesin..
20 Ekim 2010