YAŞAM

Gelenek ve gelecek

Gerçek Müslüman, kula değil, Allah’a teslim olan insan değil mi? Yalanın her türlüsü çok çirkin olmakla beraber, en çirkin yalan, insanları inançlarıyla aldatmak değil mi?

Kurban Bayramı, her yıl olduğu gibi, geldi, yaşandı, gitti. Gelecek yıl daha iyi koşullarda karşılamayı diliyorum.

Kurban anlayışı ne zaman, nerede, nasıl doğmuş net bilinmiyor, konunun uzmanları bazı noktalarda birleşseler de, farklı görüşleri dillendiriyorlar.

Kurban anlayışının, insanın doğa ile tanışmasıyla başlayıp, yerleşik düzene geçmesi ile şekillenmiş, doğa-insan, Tanrı-insan ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Sade bir ifadeyle kurban, insanın, gazaptan korunmak, işlediği bir günahı bağışlatmak, elde ettiği bir güzelliğe teşekkür etmek veya bir beklentisine ulaşmak için, doğaüstü güce, Tanrı’ya sunduğu bir hediyedir. Tarihi süreç içinde, kurban anlayışında, kurbanın cinsinde ve kurban törenlerinde değişimler olmuş, hatta bazı inanç grupları kurban uygulamalarını terk etmişlerdir.

Kurban anlayışı ve uygulamalarıyla ilgili bazı sorularım var, doğru bilgilerle beni aydınlatacak olanlara peşinen teşekkürler…

Bayram, bir kutlama, bir değeri yaşatmak için düzenlenen törendir. Kurban Bayramı, kurban kesme gücüne sahip olanların niyetlerinin gereğini yapabilmiş olmalarının kutlamasıdır, kurban kesemeyenler veya kesmeyenler neyi kutluyorlar, kesilen kurbandan kendilerine düşecek payı mı, kamu kesesinden yaptıkları uzun tatili mi?

İnanca göre, kurban Allah adına, Allah rızası için kesilir. Allah’ın kurban etine ihtiyacı yok, zaten ulaştırılamaz da… O’na ulaşacak olan kurban kesenin niyeti ve samimiyeti (takva)’dır, bunun yolu da kurban etini muhtaç, fakir insanlara dağıtmak olabilir. Pratikte, eş dost arasında, sen bana gönderdin, ben de sana gönderip altta kalmayayım, uygulaması egemen.

Kurban, hayvan bile olsa, bir candır. Kamil insana yakışır bir yöntemle kesilmeli, sokakların, meydanların kan gölüne dönüştürülmesi, vahşi davranışlar sergilenmesi, insanlıkla bağdaşmıyor.

Kurbanın temelindeki inanç, Tanrı-insan ilişkisi olmakla beraber, toplumsal dayanışma, toplumsal paylaşma, toplumsal barış amacı da vardır. Varlıklıların gösterişli harcamaları, çocuklarının şık giyimleri, rüya gibi tatil seyahatleri ile bunların hiçbirine gücü yetmeyen anne, baba ve çocukların içine düştükleri psikoloji arasındaki fark, toplumsal dayanışmaya, paylaşmaya ve barışa hizmet mi ediyor, yoksa mevcut çatlağı daha da derinleştiriyor, keskinleştiriyor mu?

İnanca göre, gücü yetenlerin yaşamları boyunca bir kere hacca gitmesi yeterlidir.

Komşusu aç yatarken kendisinin rahat uyuyamaması gereken müslümanların, vatandaşlarının büyük bölümü açlık sınırının altında yaşarken, hacca gitmek için sıra bekleyenlerin sırasını alarak, gösterişli törenlerle, defalarca hacca gitmeleri bir ibadet midir, yoksa siyasi, ekonomik veya bir şöhret ticareti midir?

‘’Doğu da, batı da yalnız Allah’ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah’ın yüzü vardır’’ (Bakara Suresi-115)

Bunun anlamı, Allah’ın cismi ve mekanı yoktur, her zaman, her yerde o var, kainatın her parçasında onu görürsün, olmalı. Kerametleri kendilerinden menkul bazı insanlar, Allah’ı bazı mekanlara sığdırıyor, kendilerini Allah’a ulaşmak için vazgeçilmez bir aracı olarak gösteriyorlar. İslam’da ruhban sınıfı, Allah ile kul arasında aracı var mı?

Allah, insanlara birçok ihsanda bulunmuş, en önemlisi de, akıl vermiş, ‘’oku’’ , öğren, gerçeklere, doğrulara ulaş, iyi ahlaklı, kamil insan ol, iyilik yap, demiş. Kendilerini kanaat önderi ilan etmiş bazı insanlar, çoğu sahih olmayan nakillerle, akla ambargo koyup, günümüz insanını esir almışlar. Gerçek müslüman, kula değil, Allah’a teslim olan insan değil mi? Yalanın her türlüsü çok çirkin olmakla beraber, en çirkin yalan, insanları inançlarıyla aldatmak değil mi?

Allah, kainatı yaratmış, kurallarını koymuş, insana da, doğru, güzel, iyi işler yaparsan seni cennete, çirkin, yanlış, kötü, işler yaparsan seni cehenneme gönderirim demiş. İnsana öğrenme, düşünme ve özgür iradesini kullanma hakkını vermiş, buna karşın, ona sorumluluk yüklemiş.

İnsanın alın yazısının doğuştan önce yazıldığı, değiştirilemeyeceği, hatta işlenen suçların bile alın yazısı olduğu iddia ediliyor. Bu iddia, Allah’ın adaleti ile bağdaşır mı?

Kaderi, iradeyi külliyi, iradeyi cüziyi, onların iddialarıyla karıştırmamak gerekir.

Halkımız; ‘’Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime… Garibim… Sebebim zalim oldu’’ gibi ağıtlar yakmış. Sözü edilen ‘’Garip’’ kim, ‘’Zalim’’ kim, yaşananların asıl sebebi ne?

Geçmiş bayramınız kutlu, her şey gönlünüzce olsun, sağlık, huzur ve güven içinde olmanızı dilerim. Ancak, temennilerle doğrular bulunamıyor, güzelliklere ulaşılamıyor, haklar elde edilemiyor. Doğruyu yanlıştan ayırabilmek, kalpazanların tuzağına düşmemek için, öğrenmek, aydınlanmak, çaba sarf etmek kaçınılmaz…

Arayışlarınız hiç bitmesin…

22 Kasım 2010