Mustafa Kemal Atatürk’ün yazdığı destanın kilometre taşları
Cumhuriyet nasıl kuruldu? Hangi aşamalardan geçildi? Hangi anlaşmalar yapıldı, kimler kelle koltukta mücadele etti, kimler ihanete teslim oldu? Toplumlar tarihi öğrenmeden geleceğine yön veremez. Geleceğe ışık tutsun diye hazırlanan bu “Kuruluş – Kurtuluş” indeksi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri “Nutuk” referans alınarak hazırlandı.
Cumhuriyet kurulmadan önce nerede, hangi koşullardaydık? Bizi o koşullardan kim, nasıl kurtardı, nereye, nasıl getirdi? Şimdi neredeyiz? Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e minnettar olmak yeterli değil. Tarihten dersler çıkarmak için tarihi öğrenmek gerekir. Bunun için de Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geçmişini ve bugünlere nasıl geldiğini incelemekte yarar var. Tarihimizi öğrenmemiz için en doğru kaynaklardan biri Mustafa Kemal Atatürk’ün bu mücadeleyi bizzat anlattı Nutuk’tur elbette. “Nutuk”u referans alarak hazırladığımız bu indeks Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını anlatırken geleceğe de ışık tutuyor.
1881
Selanik’te Mustafa isimli bir bebek dünyaya gelecekti. O gün, Mustafa’nın, Türklerin kaderini değiştirecek büyük bir lider olacağını kim bilebilirdi?
Mustafa okul çağına geldiğinde anne, medrese yöntemli mahalle mektebine; baba, pozitif yöntemli yeni açılan okula gitmesini istiyordu. Mustafa, öğrenimine mahalle mektebinde başladı, sonra yeni okula geçti. Askeri rüştiye, askeri idadi, harp okulu, kurmay okulu öğrenim zincirinin halkaları oldu. Mustafa Kemal’in kurmay subaylığı siyaseten sorgulanır oldu, bu yüzden Şam’a sürgün edildi.
Sonra Makedonya’ya atandı, Selanik’te görev yaptı. Trablusgarp’ta, İtalyanlara karşı yerli halkı organize etti. Osmanlı’nın Balkan Savaşı rezaletini yaşadı. Doğum yeri Selanik’in savaşılmadan tesliminin acısını içine gömdü.
1914
Avrupa, Osmanlı’yı ölüm döşeğinde bir “hasta adam” konumuna getirmiş, ölümünü bekliyordu. Sorun, Osmanlı’yı öldürebilmek değildi; zor olan, Osmanlı’nın terekesinin Avrupa devletleri ve Balkan toplumları arasında nasıl pay edileceğiydi.
Osmanlı, 1 Kasım 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na girdi; ancak bu savaşa akıllı, bilinçli bir kararla girmedi. Onu tarihten silmeyi kararlaştırmış emperyalist güçlerle işbirlikçileri savaşa sürüklediler. Osmanlı savaşa girdiğinde, Mustafa Kemal, Sofya’da askeri ataşe idi. Devleti savaşa girince görev isteyip İstanbul’a döndü.
Mart-Ağustos 1915
Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’nda kendi amacı doğrultusunda değil, Almanların siyasi ve askeri hedefleri doğrultusunda savaşırken büyük insan ve toprak kayıpları verdi. Ancak, Çanakkale Boğazı’ndaki deniz ve Gelibolu Yarımadası’ndaki kara muharebelerinde çok büyük zaferler kazandı. Bu zaferler, Osmanlı’nın ömrünün uzamasına, Rus çarlık rejiminin yıkılmasına neden oldu.
Özelikle Gelibolu Kara Muharebeleri, o güne kadar öne çıkması engellenmiş olan Mustafa Kemal’in, Türk ve dünya kamuoyu tarafından büyük bir değer olduğunun anlaşılmasına vesile oldu. Türk milli mücadelesinin liderinin siyasi hayata Gelibolu’da doğduğu söylenebilir.
30 Ekim 1918
Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığı itilaf devletleri ile Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladı. Antlaşmanın içeriği, kayıtsız şartsız teslimiyet ve Osmanlı’nın fiilen bitmesi anlamına geliyordu.
13 Kasım 1918
Güney cephesinden İstanbul’a dönen Mustafa Kemal Paşa, Marmara ve İstanbul Boğazı’nda demirlemiş düşman filosunu görünce yaveri Cevat Abbas’a “Geldikleri gibi giderler” diyerek, duyduğu büyük acıyı dışa vurdu. İşgal kuvvetlerini kovma düşüncesi, Mustafa Kemal’in kafasına o gün yerleşmiş olabilir.
15 Ocak 1919
Mustafa Kemal Paşa, ülkenin nasıl kurtarılacağına dair görüşmeler yapıyordu. 15 Ocak’ta Şişli’deki evine davet ettiği Albay İsmet (İnönü) Bey ile Anadolu’ya geçme ve kurtuluş çarelerini arama konularını görüştü. 11 Nisan’da ise 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı evinde ziyaret etti.
29 Nisan 1919
Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı Harbiye Nezareti’ne davet ederek, Türklerin Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere Karadeniz bölgesine ordu müfettişi olarak gönderileceğinin kararlaştırıldığını bildirdi.
19 Mayıs 1919
Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktı. Türk toplumunun karanlıklarla kaplı hayatında şafak sökmeye başladı. Güneş henüz görünmüyordu; fakat bulutlardan yansıyan ışıkları, Türk yurdunu ve Türklüğü aydınlatmaya başlamıştı. Ümit ışığı yanmıştı. İnanarak, azim ve iradeyle yola koyulmak gerekiyordu.
6 Haziran 1919
İstanbul’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Milne, Harbiye Nezareti’ne bir yazı göndererek Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılmasını istedi. Çünkü, Mustafa Kemal’in, Vahdettin ve işgalcilerin istediği amaçlar için değil bağımsızlık emeli için Anadolu’yu örgütlediği ortaya çıkmıştı.
21 Haziran 1919
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bulunan tanınmış kişilere Amasya’dan mektup göndererek, Milli Mücadele’ye katılmaya çağırdı. Mektubunda: “Artık, İstanbul Anadolu’ya hakim değil, tabi olmak mecburiyetindedir” dedi.
22 Haziran 1919
Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’daki tüm mülki ve askeri makamlara Amasya Tamimini (Genelgesi) yayınladı.
Büyük Nutuk:
“21-22 Haziran 1919 gecesi, Amasya’da yazdırdığım genelgenin esas noktaları şunlardı:
-Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.
-İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor.
-Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
-Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için her türlü baskı ve kontrolden uzak bir MİLLİ HEYETİN varlığı zaruridir.
-Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas’ta hemen milli bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır…”
Amasya Genelgesi, Mustafa Kemal Paşa’nın düşüncelerini ve izleyeceği yolu Türk halkına, İstanbul Hükümeti’ne ve dünyaya ilan eden belgedir. Mustafa Kemal Paşa’nın birinci hedefi, eylemini meşru bir güce dayandırmaktır.
23 Haziran 1919
Dahiliye Nazırı Ali Kemal, Mustafa Kemal Paşa’nın görevden alındığını ve artık onunla hiçbir resmi muameleye girilmemesi gerektiği konusunda bir genelge yayınladı.
23 Temmuz 1919
Erzurum Kongresi açıldı; Mustafa Kemal kongre başkanı seçildi.
Büyük Nutuk:
“Yaptığım konuşmada; ….. Tarihin, bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkar edemeyeceğini, bu itibarla, vatanımız ve milletimiz aleyhine verilen hükümlerin er geç iflasa mahkum olduğunu, söyledim. ….. Milletin mukadderatına hakim bir milli iradenin, ancak Anadolu’da olabileceğini belirttim. Milli iradeye dayanan bir millet meclisinin meydana getirilmesini ve gücünü milli iradeden alacak bir hükümetin kurulmasını, kongre çalışmalarının ilk hedefi olarak gösterdim.
Erzurum Kongresi 14 gün sürdü. Tespit ettiği ilkeler ve kararlar:
-Milli sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılmaz.
-Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı hükümetinin dağılması halinde, millet topyekün, kendisini savunacak ve direnecektir.
-Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet olarak tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
-Manda ve himaye kabul edilemez.
-Millet meclisinin derhal toplanmasını ve hükümetin yaptığı işlerin meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.
Önemli kararların alındığını, bütün dünyaya milletimizin varlık ve birliğinin gösterildiğini, söyledim. ….. Benim bu Erzurum Kongresi’ne üye olarak girip girmemem, kongreye katıldıktan sonra da başkan olup olmamam konusunda kararsızlık gösterenler olmuştur. Bu kararsızlığı gösterenlerden bir kısmının düşüncelerini iyi niyet ve içtenliklerine vermem mümkün ise de, diğer bazı kimselerin bu hususta tamamen samimiyetten uzak, aksine, melunca bir maksadın peşine düştüklerine, daha o zaman, şüphem kalmamıştı.”
9 Ağustos 1919
Mustafa Kemal’in askerlik mesleğinden ihracına, haiz olduğu nişanların alınması ve fahri yaverlik rütbesinin kaldırılmasına dair İrade-i Seniye çıkarıldı.
2 Eylül 1919
Mustafa Kemal, kongre için Sivas’a geldi. Gerek Erzincan-Sivas arasındaki yolculukta gerekse Sivas’a girişte bazı tertip ve engellemelerle karşılaşmasına rağmen, Mustafa Kemal, Sivas’ta içten sevgi gösterileriyle karşılandı.
4-11 Eylül 1919
Sivas Kongresi çalışmaları…
Büyük Nutuk:
“Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919 Perşembe günü açıldı. ….. Hüsrev Sami Bey yanıma gelerek şöyle bir haber getirdi: ‘Rauf Bey ve diğer bazı kimseler, Bekir Sami Bey’in evinde özel bir toplantı yaparak beni başkan yapmamaya karar vermişler.’ Arkadaşların, özellikle Rauf Bey’in, böyle bir davranış içine girmesine asla ihtimal vermedim. ….. Kongre salonuna girmeden önce, koridorda Rauf Bey’e rastladım. Kimi başkan yapalım dedim. Rauf Bey, adeta heyecanlı bir sesle, kesin bir dille: ‘Sen başkan olmamalısın’ dedi. Hüsrev Bey’in verdiği haberin doğruluğuna inandım ve doğrusu üzüldüm. ….. Efendiler, ben, vatanın, bütün milletin ve hepimizin, bir felaket çıkmazında bulunduğumuzu göz önüne getirerek, kurtuluş çaresi olduğuna inandığım teşebbüsleri, sonsuz güçlük ve engellere rağmen, maddi ve manevi bütün varlığımla, bir sonuca ulaştırmaya çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım…”
İstanbul Hükümeti, Sivas Kongresi’nin basılıp dağıtılması için büyük çaba gösterdi fakat başaramadı. Sivas Kongresi, kurtuluş hareketi ateşini ulusal bazda yakmış ve Mustafa Kemal’i ulusal lider seçmiştir.
12 Eylül 1919
Osmanlı Padişahı adına Damat Ferit ile İngiliz temsilcisi arasında “Türkiye’nin İngiliz mandasını kabul ettiğine” dair gizli bir anlaşma imzalandı.
12 Ocak 1920
Mustafa Kemal’in İstanbul Hükümeti üzerindeki baskılarının sonucu, İstanbul’da Meclis-i Mebusan açıldı. 28 Ocak’ta gerçekleştirilen Meclis-i Mebusan’ın gizli toplantısında Misak-ı Milli, bir beyanname halinde kaleme alındı ve kabul edildi. 17 Şubat’ta ise Meclis-i Mebusan, Misak-ı Milli’nin ilan edilmesini ve yabancı devletlerin parlamentolarına bildirilmesini kararlaştırdı.
16 Mart 1920
İtilaf devletleri İstanbul’u işgal ettiler.
Büyük Nutuk:
“Efendiler, aynı günde, çeşitli vasıtalarla, dünyaya, şu protestoyu gönderdim:
‘ ….. Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz. ….. İlgili milletlerin şeref ve haysiyetleri ile de bağdaşmayan bu hareketin ne demek olduğunun takdirini, resmi Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve medeniyet Avrupa ve Amerika’sının vicdanına bırakarak, ….. bir kez daha, dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Tanrı’dan sonra en büyük yardımcımızdır.’ ….. Aynı gün millete de şu bildiriyi yayınladım: ‘ ….. Nihayet, bugün, İstanbul’u zorla işgal etmek suretiyle, Osmanlı Devleti’nin yedi yüz yıllık hayat ve hakimiyetine son verildi. Yani, bugün, Türk milleti, medeni kabiliyetinin, yaşama ve bağımsız kalma hakkının ve bütün bir geleceğinin savunulmasına çağrıldı. ..…Vatanımızı ve istiklalimizi kurtarmak için giriştiğimiz kutsal mücadelede, Tanrı’nın yardım ve koruyuculuğu bizimledir.”
Aynı tarihte, Padişah Vahdettin, Yıldız Sarayı’nda Meclis-i Mebusan adına gelen heyetle görüştü… Heyet: ‘Milletin, Anadolu’da mücadeleye azimli olduğunu ve sonuna kadar devam edeceğini’ söyledi… Vahdettin: ‘Bir millet var, koyun sürüsü (!) Bir çoban lazım, o da benim’ cevabını verdi.
18 Mart 1920
İstanbul’daki Meclis-i Mebusan çalışmalarına ara verdi.
10 Nisan 1920
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Milli Mücadele aleyhine fetvalar yayınladı.
18 Nisan 1920
İstanbul Hükümeti, Kuvayı Milliye’yi ortadan kaldırmak üzere Kuvayı İnzibatiye adlı bir teşkilat kurdu.
23 Nisan 1920
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Ankara’da açıldı.
29 Nisan 1920
TBMM, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu kabul etti.
11 Mayıs 1920
Mustafa Kemal, İstanbul’da Divan-ı Harp tarafından idama mahkum edildi.
7 Haziran 1920
İstanbul Hükümeti’nin 16 Mart 1920 tarihinden itibaren yaptığı ve yapacağı anlaşmaların vermiş olduğu ve vereceği imtiyazların hükümsüz sayılacağına dair kanun TBMM’de kabul edildi.
14 Temmuz 1920
TBMM üyeleri Misak-ı Milli’ye bağlılık yemini ettiler.
20 Temmuz 1920
Barış Anlaşması Taslağı (Sevr Projesi), Osmanlı Vekiller Meclisi’nde görüşülüp kabul edildi.
10 Ağustos 1920
Osmanlı Hükümeti ile itilaf devletleri arasında Sevr Antlaşması imzalandı.
10 Ocak 1921
Birinci İnönü Zaferi… Çapı küçük, anlamı ve önemi çok büyük bir zafer…
20 Ocak 1921
İlk anayasa TBMM’de kabul edildi.
5 Ağustos 1921
Mustafa Kemal’i geniş yetkilerle ve üç ay süre ile başkomutanlığa getiren kanun TBMM’de kabul edildi.
23 Ağustos 1921 – 13 Eylül 1921
Büyük Nutuk:
“Düşman ordusu, 23 Ağustos 1921’de ciddi olarak cephemize doğru taarruza geçti. Birçok kanlı, bunalımlı safhalar ve dalgalar oldu. Düşman ordusunun üstün grupları, savunma hattımızın birçok parçalarını kırdılar. ….. Fakat kırılan her kısmın yerine en yakın bir yerde hemen yeni bir savunma hattı kuruluyordu. ….. Memleket savunmasını ifade için dedim ki: Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez. ….. Ordumuzun her ferdi, bu sistem içinde, her adımda, en büyük fedakarlığı göstererek ve düşmanın üstün kuvvetlerini yıpratıp yok ederek, sonunda onu taarruzuna devam güç ve kudretinden yoksun duruma getirdi. ….. 23 Ağustos-13 Eylül, yirmi iki gün, yirmi iki gece aralıksız devam eden büyük ve kanlı Sakarya Meydan Muharebesi yeni Türk Devleti’nin tarihine, dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir meydan muharebesi örneği kaydetti. ….. Sakarya Meydan Muharebesi’nin sonuna kadar askeri bir rütbem yoktu. Ondan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisince bana, Mareşal rütbesi ile Gazi unvanı verildi. Osmanlı Devleti’nin rütbesinin yine o devlet tarafından geri alınmış olduğunu biliyorsunuz.”
20 Ekim 1921
Kanlı Sakarya Meydan Muharebesi’nden otuz yedi gün sonra Fransızlarla Ankara Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla siyasi, iktisadi, askeri bir bedel ödenmeden vatan topraklarının bazı parçaları işgalden kurtarıldı. Bu anlaşmayla milli davamız, ilk defa bir Batılı devlet tarafından onaylanmış ve açıklanmış oldu.
26 Ağustos 1922
Saat 05:30. Topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı.
30 Ağustos 1922
Yunan ordusu kuşatılarak imha edildi. Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Türklerin zaferi ile sonuçlandı. Gazi Mustafa Kemal Paşa: “Ordular! İlk hedefiniz, Akdeniz’dir. İleri!’’ direktifini verdi.
9 Eylül 1922
Türk ordusu İzmir’e girdi.
3-11 Ekim 1922
Müzakereler sonunda Mudanya Mütarekesi imzalandı.
1 Kasım 1922
TBMM, hilafet ve saltanatın birbirinden ayrılarak, saltanatın kaldırılmasına karar verdi.
17 Kasım 1922
Vahdettin, Malaya adlı İngiliz harp gemisiyle Malta’ya gitmek üzere İstanbul’dan kaçtı.
18 Kasım 1922
TBMM, Vahdettin’in halifeliğini kaldırdı; Abdülmecit Efendi’yi halife seçti.
21 Kasım 1922
Büyük Nutuk
“Lozan Konferansı genel toplantısı 21 Kasım 1922 günü yapılmıştır. ….. Mirasçısı olduğumuz Osmanlı Devleti’nin dünya gözünde hiçbir değeri, fazileti ve haysiyeti kalmamıştı. Devletlerarası hukukun dışında tutulmuş, sanki himaye ve korunmaya muhtaç duruma gelmiş gibi kabul ediliyordu. ….. Konferans masasında istediğimiz, zaten elde edilmiş olan hakların usulünce ifade ve onaylanmasından başka bir şey değildi. İsteklerimiz, açık ve tabii haklarımızdı…”
24 Temmuz 1923
Lozan Barış Anlaşması imzalandı.
13 Ekim 1923
“Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır” kanunu TBMM’de kabul edildi.
29 Ekim 1923
Cumhuriyet ilan edildi.
3 Mart 1924
-Şeriye ve Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaletleri’ni kaldıran kanun,
-Tevhidi Tedrisat Kanunu,
-Hilafetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanının Türkiye Cumhuriyeti dışına çıkarılması kanunu TBMM’de kabul edildi.
20 Nisan 1924
1921 Anayasası’nın bazı maddelerini değiştiren yeni anayasa TBMM’de kabul edildi.
30 Ağustos 1924
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Dumlupınar’da Başkomutanlık Zaferi’nin kutlama töreninde gençlere şöyle seslendi; “Ey yükselen yeni nesil! Cumhuriyeti biz tesis ettik, onu ila ve idame edecek sizsiniz.”