“Türkiye Cumhuriyetinin muhafaza ve müdafaası”, “Türk Vatanının bölünmez bütünlüğü”, “Türk insanının refah ve güvenliğinin sağlanması’’ ilkeleri aklımızdan hiç çıkmaması gerekir. Bu konuyu sürekli ve düzenli düşünmek, gereken önlemleri güncellemek, alternatifler geliştirmek zorunludur, aksi halde o değerleri korumak mümkün olmaz.
Son yıllarda bu düşünce, endişe ve korkuya dönüştü çünkü planlardaki varsayımlar gerçek tehlike olarak kapımıza dayandı. Devletin varlığına, ülkenin bütünlüğüne, ulusun güvenliğine yönelik tehlikeler milli gücün unsurları harekete geçirilerek ortadan kaldırılır. Sorumlu bir vatandaş olarak, düşünce bazında, milli gücümüzü değerlendirmeye çalıştığımda birçok noksanımızın olduğunu görüyorum. Doğal kaynaklarımızın yetersizliği, teknolojik zayıflığımız, ülkemize yönelik tehditlerin çokluğu, elimizde olmayan zorluklarımız. Sahip olduğumuz gücü doğru organize edip, doğru hedefe yönlendirememek ise bizim beceriksizliğimiz. Dış mihrakların ülkemiz üzerindeki emellerini Mısır’daki sağır sultan bile biliyor, biz farkında değilsek, en azından gaflet içinde olduğumuza işarettir. Bizim akılla ve objektif ölçülerle izah edilemeyecek büyük sorunumuz kendi içimizde. Yüzlerce yıldır bir arada yaşayan insanlarımız, çok büyük bedeller ödenerek sağlanan birlik ve beraberliğimizin değerini idrak edemeyerek onu parçalamaya çalışıyorlar. Hiçbir neden, akılla ve ortak değerlerimizle bağdaşmayan bu tutumu mazur gösteremez.
Bölge sorunlarını çözme hevesine kapılmak da başka bir aymazlık. Bu davranış bilinçsizce yapılsaydı, bir gün gerçekle yüzleşir, hatadan döner ve az zararla kurtulabilirdik, yazık ki bazı yönlendirmelerle, bilinçli yapıldığıdır. Mevcut değerleri yıkıp yerine kendi inanç ve ideolojilerine uygun bir düzen kurmak istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti yerine, İslam Devletini, Ulusal toplum yerine Ümmet toplumunu gerçekleştirmek. Yeni düzen onların heveslerine uygun görünse de gerçekte dış güçlerin amaçlarına hizmet ediyorlar. Tarih bunun birden fazla örneğini söylüyor.
Dış odaklarla ortak çalışsalar bile, bizim dürüst fakat saf çoğunluğumuz mutlaka uyanacak ve geçmişte olduğu gibi haklarını kimseye yedirmeyecektir. Gereksiz ve ağır bir bedel ödese bile.
Ülkeye yönelik tehlikeleri değerlendirmek, karşı koyacak milli gücün uygun unsurlarını kullanıp tehlikeyi bertaraf etmek ülkeyi yönetenlerin, ülkenin liderlerinin yasal ve ahlaki görevi ve sorumluluğudur. Şu ortamda Türkiye’nin öncelikli ve en önemli ihtiyacı lider ve kadrosudur..
İnsanlar en çok kendilerinde olmayan şeyleri konuşuyorlar. Olan şeyler zaten gözükür, konuşmaya ne hacet var ki. Maksat, olması gerektiği halde olmayanı değerleri var gösterip çevreyi aldatmaya çalışmaktır. Edindiğim tecrübeye göre, en çok dürüstlüğünden söz edenler, en az dürüst olanlar, en çok dini kullananlar da en samimiyetsiz olanlar..
Etrafımızda o kadar çok siyasi lider, cemaat lideri, tarikat şeyhi, etnik grup ağası, ekonominin babası, medyanın patronu, spor kulübünün başkanı, mahalle kabadayısı var ki, nitelikleri ne olursa olsun kendilerini liderlik koltuğuna oturtmuş, kerameti kendinden menkul liderler. Liderlik niteliğine sahip olmadıkları halde kendilerini lider diye satan, başında bulundukları grubu doğru yönetmek yerine kendi çıkarına göre kullanmak için oraya oturmuşlar.
İstisnalar kaideyi bozmaz, samimi, dürüst, azınlık grup bu genellemeden alınmasın.. O tür liderlerin ayıbı kendilerine, asıl kabahat bu oyunları değerlendiremeyen, yanlışları göremeyen, doğru lideri seçemeyen bilgisiz, bilinçsiz insan topluluklarınındır. Şunu da belirteyim ki, yanlış lideri seçenlerin hepsi bilgisiz değil, çıkarı öyle gerektirenler.
Türkiye’nin en büyük ihtiyacı gerçek liderler ve doğrunun yanlışın ayırdına varan bilgili, özgür iradesini kullanan, aydınlık halk kitleleridir…
Türk Toplumu tarih boyunca liderlerine bağlılığından dolayı hem inanılmaz başarılar elde etmiş, hem de tam aksine kendisine yakışmayan kayıpları ve acıları yaşamıştır. Lidere bağlılık duygusu, vefa ve sadakat açısından üstün bir nitelik, kendini yönetme yeteneğinin zayıflığından kaynaklanan bir bağımlılık niteliği ise affedilemez bir kusurdur.
Erdemli liderler toplumları selamete götürürken, kılavuzu karga olan toplumların burnu pislikten kurtulmaz. Selamete çıkmak da, güdülüp sömürülmek de bir ölçüde toplumların elindedir.
LİDER:
*Önderdir, baştır… *Kendini topluma kabul ettiren, seçtiren kişidir.. *Yetkisini toplumdan almakla beraber gücünün asıl kaynağı amacının ulusal değerleri kapsaması, toplumun da bu değerler için her türlü özveriyi göze alma iradesinden kaynaklanmaktadır. *Nitelikleri, öncelikle ahlaki vasıfları yüksek, dürüst, adil, kişisel egosunu içinde boğabilen, amacı toplumu yüceltmek olan bir kişiliktir… *Bilgilidir, dünü doğru bilir, bugünü doğru analiz eder ve geleceği gerçekçi olarak planlama yeteneğine sahiptir.. *Lideri olduğu toplumu iyi tanır, ayrıştırıcı değil birleştiricidir. Toplumla etkin iletişim kurabilen, ikna etme, inandırma yöntemini tercih eden, alçak gönüllü, karizmatik bir kişidir.. *Etkinliğini sürdürmek için, amaçtan saptırmaları, toplumu oyalamayı asla düşünmez, zamanı gelince siyasi yerini ehil, güvendiği ellere teslim ederek Ulusunun kalbindeki müstesna yere çekilir..*Asıl amacın gerçekleşmesi için büyük çaba sarf ederken, geleceği güvenceye almak için toplumu eğitmeyi, ehil insanları özel olarak göreve hazırlamayı hiç göz ardı etmez… *Değişmeyen hedefi; ‘’Ulusunu, kültürel olarak, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmaktır’’
Yukarıda sözü edilen lider, Ulusal Çapta, çok önemli, çok büyük bir kişidir. Toplumlar değişip geliştikçe bu kadar güçlü liderlere hacet kalmayabilir. Demokrasi ruhu ve teknolojik güç birçok sorunu çözdü. Biz hem kendimizi geliştirmek hem de doğru lideri seçmek zorundayız.
Liderin yeterli, yetenekli bir kadroya sahip olması çok büyük önem taşır, çünkü o kadro, liderin gözü, kulağı, eli, kolu hatta beyninin bir parçasıdır. Liderin kadrosu şekilci bir grup değil, etkin bir icra organıdır, her konuda, köstek değil destektir.
M. Kemal Atatürk kadro konusunda şanssız bir liderdir. Kadrosu hazır değildi, hazırlamaya zamanı yoktu. Sayıca yeterli değildi seçme ve kadroyu genişletme zorluğuyla karşı karşıyaydı. Kadrosundakilerden ellerinden geleni yapanları şükranla anıyorum. Şunu da belirtmem lazım ki, kadrodakilerin bir kısmı ‘’görüş ufuklarının bittiği yerde onu terk ettiler.’’ Terk etmeyi bir parça hoş görsem bile, terk ettikten sonra onun karşısında cephe almalarını hiç hoş karşılamıyorum..
BERRAK TÜRK GENÇLERİ! Tek amacım size ışık tutabilmek… Seçim ve karar sizin. Size güveniyorum… Sağlıkla kalın..
13 Eylül 2013