Türk olmak, iki ayrı platformda ele alınmalı. Siyasi platformda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olmaktır. İnsani platformda, Anadolu’da yeşeren hümanist felsefenin ve çağdaş Türk Kültürünün bir parçası olmaktır.
Gazeteci Ezgi Başaran, “Türküm, doğruyum iyi ama ben kimim?” diye başlayıp sonra, “Türk olmak size göre nedir?” diye sormuş. (Hürriyet Pazar-29 Kasım) İlgilendiğim önemli bir konu olduğu için ben de düşüncelerimi seslendirmek istedim.
Türk kimdir, konusunda bir düşünce birliği sağlanmış değil, genelde Türk sözcüğünün etnik yapıyı ifade ettiğini düşünenler çoğunlukta. Türk’ü nitelik bakımından göklere çıkaranlar veya eleştirenler olduğu gibi konuyu siyasi ve ideolojik açılardan ele alıp çarpıtanlar daha çok. Gerçek veya sanal bir deneme: Bir kısım görmeyen veya gözü bağlanmış insanlara filin değişik organlarını tutturup bu nedir diye sormuşlar, her biri, tuttuğu organı neye benzetmişse onu söylemiş, “bu fildir” diyen çıkmamış. Bütünü görme şansı veya yeteneği olmayanlar gerçeği değil, algılayabildiklerini ifade ederler, ancak görmemek, var olanı yok saymanın bir gerekçesi olamaz. Türk ve Türklük çok uzun tarihi sürecin devasa bir gerçeğidir, onu bütünüyle görememek, bir ölçüde bilgi eksikliğinden kaynaklanmakla beraber, büyük ölçüde siyasi ve ideolojik amaçlı art niyetlerin eseridir.
Türk, bir insan tipinin adıdır. Dün, Türk denince, o insanın ırkı kast edilirdi, doğrudur. Bugün, bana göre Türk, bir kültürün adıdır. Irk açısından baktığımız zaman, Türkün ana vatanı Asya’dır. Bulgarların, Macarların, Gagavuzların, Finlilerin, Kızılderililerin Asya kökenli oldukları biliniyor ve Türk olabilecekleri söyleniyor, fakat onlar kendilerine Türk demiyorlar. Biz, Orta Asya kökenliyiz. Bugün Asya’da yaşayan toplumlara bakıyorum, kökümüzün onların hangisi olduğunu belirleyemiyorum. Hepsi ile benzerliklerimiz de farklı yanlarımız da var. O toplumların hiçbirisi de, kendilerini bizim gibi salt Türk olarak tanımlamıyorlar. Asya’daki benzerlerimize Türk toplumları denmiyor, Türki toplumlar deniyor. Türk kavramı, özellikle Anadolu’da yaşayanları kapsıyor.
Türkler, bir dönem Çin’de ve Hindistan’da egemen oldular, fakat kimliklerini sürdüremediler, o toplumlar içinde eriyip bittiler. Sincan bölgesinde yaşayanlar da tabir caizse can çekişiyor. Anadolu’ya gelen Türkler o coğrafyada başka insanlarla, inançlarla ve kültürlerle karşılaştılar, elbette etkilendiler, fakat erimediler, aksine mevcut kültüre Türk Mayası çalarak, bir Anadolu Türk Kültürü yarattılar. Hümanist değerleri öne çıkaran Anadolu Türk Kültürünün ışığı Anadolu sınırlarını aştı, Batıyı da etkiledi. Anadolu Türk kültürünün özünde ırk yok, İNSAN var. Şu gerçeği de göz ardı edemeyiz, uzun insanlık tarihinde, ne Türklerin ne de başka toplumların, saf bir ırk olarak biyolojik yapılarını sürdürmeleri mümkün değil. Çağımızın anlayışı da ırkçılığı kabul etmiyor. Türk sözcüğü, başlangıçtan itibaren uzun süre, ağırlıklı olarak bir ırkı ifade etmiş olmasına rağmen, bugün ortak dil ve kültürde birleşmiş insanların ismi olmuştur. Anası, babası kim olursa olsun, Türk dilini konuşan, Türk kültürünü benimsemiş, kendini Türk hisseden, ben Türküm diyen herkes Türk’tür. Kabul edelim ki, şu kadar bin yıl, biyolojik yapısı hiç karışmamış, Türk anadan, babadan gelen bir insan, kendisini Türk hissetmiyorsa veya ümmet kabul ediyorsa Türk değildir.
Anadolu Türklüğünün ne zaman başladığı bilimsel olarak sabit değil, fakat çok eskilere gittiğine dair veriler var. Yakın tarihin bize söylediği, 9. yüzyıldan itibaren Türkler, gruplar halinde gelmiş 11. yüzyılda güçlenmişler, Anadolu’ya egemen olmuşlar. Fakat maalesef, 16. yüzyıldan itibaren varlıkları ve etkileri karartılmaya başlanmış, erime noktasına getirilmiştir. Türk kültürünü, Türk dilini, Türklük kavramını yok olmaktan kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkü, Türklüğü, kendileri için bir tehdit olarak değerlendiren küresel güçler, onu yok etmek için değişik yöntemler uygulamışlar, en çok da Türkün kolay kandırılabilir yapısını kullanmışlardır. Onlar aldatmakta usta, Türkler de aldanmaya hazır. Günümüzde de Batı ve Arap dünyası ortak bir çabayla Türkü, Türklüğü, “Yeni Osmanlıcılık” aldatmacasıyla, Emevi-Arap İslam anlayışı içinde eritmek için büyük çaba göstermektedirler. “Yeni Osmanlıcılık” söylemi ile Osmanlı’nın görkemli dönemlerine gönderme yapıp insanlarımızın duygularını sömürüyorlar. O görkemli yılları, Görkemli Osmanlı kendisi koruyamamış, bugün bizim onu canlandırmamız mümkün mü? Onların hedefi; Osmanlı’nın, “Etrak-ı bi idrak” ve “Kavmi Necip” anlayışını geri getirmek. Dini kuralları pozitif hukuka egemen kılmak. İmparatorluk yapısının gereği olan eyalet sistemini ulusal devlet yapısına uygulamak. Bu koşullar geri gelirse Türklük, laiklik ve ülkenin bütünlüğü gider. T.C. Devleti’nin anayasası ve çağdaş anlayışla bağdaşmayan bu uygulamayı çağın vazgeçilmez değeri olan demokratik sistem içinde gerçekleştirmek mümkün. Demokrasi halkın iradesidir, Türk halkı kandırılmaya çok müsait, kandırılır, oluru alınır, bir taşla iki kuş vurulur, şeklen demokrasi, içeriği şeytani bir aldatmaca ile kendi amaçları. Atatürk tecrübesini yaşayan Türkün böyle bir tuzağa düşmeyeceğini, tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi varlığını korumak için, “Ya İstiklal, Ya Ölüm” yöntemi ile mücadele edeceğine inanıyorum.
Son söz: Türk olmak, iki ayrı platformda ele alınmalı. Siyasi platformda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olmaktır. İnsani platformda, Anadolu’da yeşeren hümanist felsefenin ve çağdaş Türk kültürünün bir parçası olmaktır.
1 Aralık 2009