19 Şubat 2011, Cumartesi… TV den haberler…
Muvazzaf ve emekli general ve subay eşleri Anıtkabir’de, Atatürk’ün manevi huzurundalar… Yaşananları, T.C. Devleti’nin kurucusuna şikayet ediyorlar.
Şikayet konusu, yasayla, T.C. Devleti’ni iç ve dış tehdide karşı korumakla görevlendirilen, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) çeşitli kademelerinde görevli birçok komutanın tutuklanması…
Türkiye’nin, siyasi, ekonomik, kültürel birçok sorunu var, ancak yukarıda sözü edilen sorunun niteliği çok farklı…
Doğaya ayak uyduramayan canlı organizmalar, çağa ayak uyduramayan toplumsal organizasyonlar varlıklarını sürdüremezler. Türkiye, çağın değerlerini kazanmak, çağa ayak uydurmak için, bireyleriyle, tüm kurum ve kuruluşlarıyla, değişimi içine sindirmeli, yanlışlarını düzeltmeli. Bu kapsamda, TSK’da varsa yanlışlarını düzeltmeli, ulusun güvenini sarsmamalı, devletin örnek kurumu olma niteliğini, asla yitirmemelidir.
İnsanın, bazı organlarının eksikliğini telafi edilebilir, fakat kalp durduğu, beyin ölümü gerçekleştiği zaman yaşam sona erer. Bir anlamda, devlet de insana benzer. T.C. Devleti’nin jeopolitik konumu, TSK’nin yıpratılmasına tahammül edemez.
Son dönemlerde kantarın topu iyice kaçırıldı, bilinçli, bilinçsiz, kasıtlı kasıtsız, TSK’ye sataşmak bir cesaret gösterisine dönüştü.
Prof. kimlikli bir akademisyen, “Bu silahlı kuvvetler lağvedilmeli, yeni bir nizami cedit ordusu kurulmalı” diye, insanı ürperten bir ahkam kesti. Kişiliğini önemsemesek bile, bilgisini dikkate alarak, hedef gösteren bu sözün tarihi bir gerçeği çağrıştırdığının farkında olmalıyız. Nizamı Cedit, Yeniçeri Ocağının alternatifidir, demek ki o kişi, TSK’yı, Yeniçeri Ocağı gibi görüyor, o işlemi öneriyor.
Yeniçeri Ocağı ile ilgili çok kısa bir, iki hatırlatma;
“Yeniçeriler ve Kapıkulu Süvarileri ordunun gözbebeği konumundaydı. …….Anadolu’dan gelenler yeterince yetenekli görülmüyordu. Ancak istisnalar da vardı. Örneğin Mohaç’ta büyük ün kazanmış Kapıkulu Süvari komutanlarından biri, Kayseri dolaylarından gelen Sinan’dı. Kendisi daha o zamandan büyük Osmanlı mimarı olarak tanınıyordu.’’ (1. Say.138)
‘’Yeniçeri Ocağı, 16. yy. sonlarına doğru devşirme düzeninin gevşemesi ve Müslüman ailelerin, hatta ulema çocuklarının alınması ile bağlantılı olarak, yozlaşmaya başladı. (1. Say. 115)
‘’Yeniçeri ocağı Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden önce yozlaşmaya başlamıştı.’’ (1. Say. 106)
‘’Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinin bininci yıldönümü tüm İslam dünyasında heyecanla bekleniyordu. 1591-1592 yılları İstanbul’da olağanüstü bir durumla karşılaşılmadan geçti. En kayda değer olay, Yeniçerilerin Bektaşi tarikatıyla ilişkisinin resmen tanınmasıydı.’’ (1. Say. 157)
‘’2. Mahmut, kendisini eğiten, iyi yürekli amcası 3. Selim’e çok şey borçluydu. Bir zamanların en seçkin askeriyken şimdi asiler güruhuna dönüşmüş olan Yeniçerileri onun ölümünden sorumlu tutuyor, affetmiyordu. Bu vahşi kitleyi artık yeni bir düzene sokma ümidi kalmamıştı. Fakat halk arasında popüler olmaları nedeniyle 500 yıllık bir geçmişe sahip Yeniçeriler süratle ve geçerli görünen nedenlerle ortadan kaldırılmalıydı.’’ (1. Say. 231)
‘’10 Temmuz 1826’da çıkarılan fermanla Bektaşi Tarikatı ortadan kaldırıldı. Hacıbektaş’taki tekke Nakşibendi tarikatına devredildi.’’ (1. Say.248)
‘’Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırmak, 2. Mahmut’un kurduğu ana planının sadece bir bölümüydü. Bir diğer önemli konu da, ulemanın hükümet üzerindeki baskısını kaldırmaktı. Ancak bu iş büyük bir dikkat ve gizlilik içinde yürütülmeliydi. Aksi halde, yüz yüze bir çatışma, ulemadan çok saltanata zarar getirirdi.’’ (1. Say.226)
Bu yazının konusu, Bektaşilik ve Nakşibendilik olmadığı gibi, Yeniçeri Ocağı’nın derinliğine incelenmesi de değil. Ancak, bir zamanlar Osmanlı gücünün belkemiği olan Yeniçerilerin neden bozulduğu, yeniçerilerin, sultanlar, sultan adayları ve ulema tarafından nasıl kullanıldığı, diğer taraftan yeniçerilerin onları nasıl kullandığını bilip, olayların perde arkasını görebilmek, günümüzü doğru değerlendirebilmek açısından çok önemlidir..
Perde önündeki, yeniçeri, Nizamı Cedit olayı bilinir, fakat perde arkasındaki Bektaşilik, Nakşibendilik faktörleri tam bilinmez. Acaba, öneri sahibi, o uygulamayı emsal gösterip, TSK ile beraber, bağlı olduğu, Atatürk İlke ve Devrimlerinin ortadan kaldırarak, Nakşibendi Tarikatının önderliğinde, bir ‘’ılımlı İslam’’ devleti yaratılmasını mı istiyor?
İleri demokrasi, ileri insan hakları, hukukun üstünlüğü, refah, güvenlik, ulusumuzun vazgeçilmez hedefidir. Bu koşulları yaşamak için bütün varlığımızla çalışırken, süslü sözlerin rehavetine kapılıp, şeytani tuzaklara düşmemeliyiz.
Arayışlarınız bitmesin… Gerçekçi, akılcı, bilinçli, bilimsel şüpheci, erdemli insanlara ihtiyacımız var.
23 Şubat 2011
Ref; (1)Yeniçeriler, Yazar, Godfrey Goodwin, Çeviri, Derin Türkömer, Doğan Kitap, 3.Baskı, 2008, İstanbul