Bütün esirlerin ortak yanı, özgür iradelerinin olmayışı ve başka güçler tarafından güdülmeleridir. Bir değere, aşkla, bağlı olmak farklı ve güzel bir esarettir. Esirlerin en zavallısı, doğruyu, yanlışı ayrıştırma yeteneğine sahip olmadıkları için, aldatılarak esir alınmış olanlardır. Çağdaş anlayış bütün tutsakları ve köleleri esaretten kurtarmayı gerektirir, cahilleri esaretten kurtarmak ise, en büyük insanlık görevidir.
Esir; “tutsak, köle, bir düşünceye veya bir kimseye körü körüne bağlı olan kimse” olarak tanımlanmaktadır. (1)
Tutsaklar ve köleler zorbaların, körü körüne bağlı olanlar kendilerinin esiridir. Tutsaklar ve köleler esaretten kurtulabilme gücünden, körü körüne bağlı olanlar esaretten kurtulma arzu, bilgi ve bilincinden yoksundurlar. Bütün esirlerin ortak yanı, özgür iradelerinin olmayışı ve başka güçler tarafından güdülmeleridir. Bir değere, aşkla, bağlı olmak farklı ve güzel bir esarettir. Esirlerin en zavallısı, doğruyu, yanlışı ayrıştırma yeteneğine sahip olmadıkları için, aldatılarak esir alınmış olanlardır. Çağdaş anlayış bütün tutsakları ve köleleri esaretten kurtarmayı gerektirir, cahilleri esaretten kurtarmak ise, en büyük insanlık görevidir.
Namık Kemal diyor ki;
Ne efsunkar imişsin, ah ey didar-ı Hürriyet !
Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten. (2)
Ey Hürriyet! ne kadar büyülü imişsin, gerçi zorba esaretten kurtulduk ama bu defa da senin esirin olduk. Temel insani değerlere bağlı olmak esaret sayılmamalı. O değerleri doya doya yaşamak ve gelecek nesillere aktarabilmek için sergilenen çabalar, katlanılan özveriler, tek kelimeyle kutsaldır.
Bugün sahip olduğumuz değerler, Namık Kemallerin, Mustafa Kemallerin, nice isimsiz kahramanların, sürgünleri, hapisleri yaşayarak, hayatlarını hiçe sayarak kazanıp, bize bıraktıkları mirastır. Onlara şükran ve minnet duymamak nankörlük ve o değerleri koruyamamak gaflettir. Türk Ulusunun nankör olmadığını biliyorum, biraz ihmalkar olsa da, gaflete düşmeden uyanıp özünün gereğini yapacağına inanıyorum.
Siyasi ve ekonomik çıkarları için T.C. Devleti’nin temel ilkelerini, kuruluş felsefesini ve onu kuranların fedakarlıklarını göz ardı edenler toplumun geri bırakılmışlığından yararlanıyorlar. Üzerinde önemle durulması gereken husus, aldatılarak esir alınan halk yığınlarıdır. Aldanmak veya aldatılmak bir sonuçtur, mesele nedenini bulmak ve o nedeni ortadan kaldırmaktır. Bilen aldanır mı? Bilinçli olarak, halk yığınlarını çağdaş eğitimden yoksun bırakarak aydınlanmalarını önlemek, insanları sömürmenin klasik bir yöntemidir. Karanlık içindeki yığınlar, kaçınılmaz olarak, çağdışı gelenekleri, hurafeleri ve feodal yapıyı kurtarıcı gibi görmekte ve onlara körü körüne bağlanmaktadır. Bu gerçeği gören ve bu tespitin doğru olduğuna inanan insanlarımızın en kutsal görevi, bütün güçleri ile yılmadan, karanlıktaki insanlarımızı aydınlatmaya çalışmaktır. Aydınlanmanın yolu eğitimdir, özellikle, insanlarımızın inançlarını aracılardan değil, kendi dilleri ile doğrudan temel referanslardan öğrenmelerini sağlamaktır.
Türk insanı uyanmaya, Türk kadını gerçekleri görmeye, Türk Gençliği sorumluluğunu üstlenmeye başladı. Ankara-Tandoğan’da, İstanbul-Çağlayan’da, İzmir-Gündoğan’da, Samsun’da yapılan, Demokratik, Laik, Hukuk temeline dayalı Cumhuriyet’e sahip çıkma mitingleri Türk Ulusu’nun bilincinin, olgunluğunun ve kararlılığının göstergeleridir. Bir ay önce endişeliydim, bugün daha iyimserim. Türk Ulusu, basiretsiz siyasetçilere çok açık bir ihtarda bulunup esir olmadığını göstermiş ve ülkeyi kaosa sürüklemeden, demokratik yollardan, egemenlik hakkına sahip çıkma azim ve iradesini ortaya koymuştur. Bu ışık en az yarım asır önce yakılabilmiş olsaydı, bugün Türkiye AB’nin kapısında nöbet tutmaz, AB onun peşinde koşardı. Geçmişi kurtarmak mümkün değil, akıl, geçmişten ders alarak, geleceği kurtarmayı ister. Dilerim bu ışık tüm Türkiye’yi aydınlatır ve hiç sönmez. Halkın bugün yaptığı günlük siyasetin üstünde, rejime sahip çıkma hareketidir. Bu bağlamda siyasi partilere düşen görev, bu ikazların ortaya koyduğu samimiyeti ve kararlılığı dikkate alıp, kendilerinin demokrasinin vazgeçilmez kurumları olmalarının yanında, ulusa ve devlete karşı çok büyük sorumluluk taşıdıklarının bilincine vararak ülkeyi kaosa sürüklemenin utancını değil, ülkeye hizmet etmenin onurunu yaşamalarıdır. Vatandaşa düşen görev ise, bu anlamlı davranıştan sonra seçim günü sandığa özgür iradesini yansıtmaktır.
(1) Türk Dil kurumu, Türkçe Sözlük, 1988, Ankara.
(2) Kocatürk, Vasfi Mahir, Divan Şiiri, Beşinci Basım, 1967, Ankara,