En az altmış yıldır, anlamaya ve yaşatmaya çalıştığımız demokrasiyi hala bir oyun olarak oynuyorsak, ortada büyük yanlışlar ve büyük ayıplar var demektir. Ayıp doğrudan bütün politikacılarındır. Yanlış ise, derece, derece ulusumuzun bütün fertlerinin ve bütün kurumlarınındır.
Bir topluluk önce ulus niteliğini kazanır, sonra Devlet kurar. Ulus olabilmek, toplumun ortak yanlarını, ortak değerlerini ön plana çıkararak, beraber yaşama istek, bilinç, azim ve iradesini ortaya koyabilmekle mümkündür. Devlet, ulus anlayışının organize olmasıdır. Ulusun bireylerinin, soyut gibi görünen, fakat nerede ise elle tutulur değerlerle birbirlerine ve ulusuna bağlı olmaları gerekir. Devlet kurallar ve kurumlar ağıdır. Uluslar ve devletler benzer veya biraz farklı kriterlerle tanımlanabilirler, fakat bireyler, ulus ve devlet olmayı içlerinde hissetmezlerse o tanımlar teoriden ileri gidemez. Duygularla hissedilip bilinçle içe sindirilmeyen ulus anlayışı ve devlet yapısı zayıftır, eksiktir. Ulus, anlayış, duygu ve düşünce birliği içinde farklı renkler yansıtabilir, devlet ise bütün kural ve kurumları ile mutlaka ulusun refahına ve güvenliğine dönük tek ses, tek vücut olmak zorundadır. Devletin kuralları çağdaş kriterlerle ulusun ortak anlayışını yansıtmıyorsa, devletin kurumları ayrı tellerden çalıyorsa o devlet kırılgandır.
Demokrasi, bilinen, en faziletli devlet yönetim biçimidir. Bir şeye sahip olabilmek için ödenecek bedel, o şeyin değeri ile doğru orantılıdır. Demokrasi de böyledir. Ulus, demokrasinin etik değerlerini içine sindirmemiş, kurallarını doğru tespit edip yaşama geçirmemiş ve demokrasiyi yaşatmak ve korumak için gereken bedeli ödemeye hazır değilse, göstermelik, yalancı bir demokrasiye sahip demektir.
Değerlerin yaşatılması toplumdaki erdemli insanların gücüne bağlıdır ve ne yazık ki, bütün toplumlarda erdemsizler çoğunluktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, anayasasında, laik, demokratik, hukuk devleti olarak tanımlanmaktadır. Teorik olarak, ne kadar güzel, gurur duyuyorum. Ancak seçime giderken yaşadıklarımız, geçmişte çok defa sorduğum soruyu bir kez daha bana sordurdu; Biz gerçekten laik, demokratik, bir hukuk devleti miyiz? Ne yazık ki, laik, demokratik, bir hukuk devleti olamadığımız konusunda ciddi göstergeler var.
Herhangi bir konuda seçim, mevcut seçenekler arasından zevke, anlayışa, prensiplere en uygun olanı seçebilmektir. Siyasi seçim, devleti yönetmeye talip olmuş siyasi partilerden ve bireyler arasından, siyasi anlayışa en uygun olanını seçebilmektir. Ortada seçenek yerine dayatmalar var, seçim kuralları milli iradenin yansıtılmasını kısıtlıyor, seçmende seçebilme yeteneğinden çok yönlendirilme eğilimi egemen. Bu durumda gerçek bir seçim yapılabilir mi? Seçim, demokrasi oyununu oynamak için değil, geçekten milli iradeyi yansıtmak için yapılmalıdır. En az altmış yıldır, anlamaya ve yaşatmaya çalıştığımız demokrasiyi hala bir oyun olarak oynuyorsak, ortada büyük yanlışlar ve büyük ayıplar var demektir. Ayıp doğrudan bütün politikacılarındır. Yanlış ise, derece, derece ulusumuzun bütün fertlerinin ve bütün kurumlarınındır.
Politikacı, çıkarı için vatandaşı aldatıyor, bu ayıptır.
Bilenlerin, aklı erenlerin çoğunluğu, halkı uyandırmak, eğitmek yerine onu küçük görüyor, sanki kendisi başka bir hamurun ürünü. Bu halkla demokrasi yürümez, edebiyatı yapıyor, yanlıştır. Herkes sahip olduğu değerler açısından olanlar topluma borçludur.
Halk, eğitimsiz bırakıldığı için demokrasiyi anlamakta geç kaldı. Halk, ihtiyacını duymadan demokrasi kendisine sunulduğu için kıymetini bilemedi. Tıpkı kadınlarımızın haklarının kendilerine sunulması ve değerinin anlaşılamamış olması gibi. Ancak halkın da, kadınlarımızın da, artık, kendilerini mazur gösterecek yanları kalmadı. Defalarca aldatılarak, aldanarak, yani yaşayarak eğitilmiş olmaları gerekir. Eğer hala öğrenmedilerse bu sevdadan vazgeçelim demek benim felsefemde yok. İnanmak istiyorum ki;
Halkımız ve kadınlarımız, bu seçimde mutlaka sandık başına gidip, seçenek bulamıyorum edebiyatı yapmadan, en iyisini bulamıyorsa, iyisine, onu da bulamıyorsa aradığına en yakın olana oyunu verecektir.
Halkın büyük çoğunluğu, din ve ırkçılık tüccarlarının tuzağına düşmeyecektir.
Halkın bir kısmı, bir çuval kömüre, bir koli yiyecek paketine oyunu satmayacaktır.
Bütün olumsuzluklara rağmen, Türk Ulusu, 23 Temmuz 2007’de, düzgün bir ekibi iktidar yapacaktır… Ümit etmeden yaşam olmaz…