Beklenti bir ümittir, bir temennidir, olması veya olmaması arzu edilen şeyleri içerir. Eş, dost, arkadaştan beklenti olur, rakiplerden olmaz, onların hinlikleri tahmin edilir ve önlem alınır. Bu yazı, bir insan, T.C. Devleti’nin bir vatandaşı, Türk ulusunun bir ferdi olarak, kendimden beklentimin bir gereğidir.
Demokrasiye inanmış, güdülen bir sürünün parçası olmayan özgür bireyler düşüncelerini ortaya koymalılar ki, demokrasi işlesin. Gerçek demokrasilerde, siyasi rejime özgür bireylerin iradesi, göstermelik demokrasilerde ise kanaat önderlerinin, feodal beylerin veya herhangi bir şekilde iktidarı ele geçirmiş siyasetçilerin iradeleri egemendir. Bizde “Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur” ilkesi yürürlükte olmakla beraber, ulusumuzun bu ilkeyi tam idrak ettiğinden, yasaların ulusun iradesinin yönetime tam yansımasına fırsat verdiğinden ve siyasetçinin bu konuda dürüst olduğundan emin değilim.
Çağın anlayışı; insanların bireysel özgürlüğe sahip olmaları, insan haklarından sonuna kadar yararlanmaları, Ulusun ve Devletin varlığını güvence altında sürdürmesidir. Sistem bu amaç için kurulmuş bir araçtır. Ülkemizde ne bu anlayış tam yerleşmiş, ne de bu sistem tam kurulabilmiştir. Geçmişte, tabandan zirveye çıkma becerisini göstermiş, fakat orada tutunma becerisini gösteremediğimiz için zirveden yok olma noktasına düşmüş bir toplumuz. Beceri de beceriksizlik de bizim. Okuyup yazmamız zayıf, ama en azından yaşadıklarımızdan ders almış olsaydık, bugün, bindiğimiz dalı kesmeye kalkışmazdık. Çok yoğun, çok sıcak, çok karmaşık, çok manipüle edilen, çok tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. Sapla saman birbirine karışmış, çoğunluk şaşırmış durumda, buna karşın bir kesim “balyozla”, durmadan devletin kurumlarına vuruyor. Amacın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğuna inanıyorum.
Devletin kurumlarının varlık sebepleri farklıdır, birbirleri ile kıyaslanmaları yanlış olur. Ancak bazılarının eksikliğine bir süre katlanılabilir, bazılarının eksikliğine hiç katlanılamaz, tıpkı yaşamın temel ihtiyaçlarından yiyecek ve suyun yokluğuna günlerce dayanıldığı halde, havanın yokluğuna 10 dakika bile katlanılamadığı gibi… Hukukun üstünlüğü, anayasal düzen, demokrasi, ulusal bağımsızlık, bireysel özgürlükler, insan hakları, tartışılmaz değerlerdir, bunlardan taviz vermeyi düşünmek, çağın felsefesini ve insanın değerini anlamamaktır. Şu da bir gerçek ki, eğer bu değerleri yaşama geçirecek bilince ve yaşama geçirdikten sonra onları koruma azmine ve gücüne sahip olunmazsa, bu değerler teoriden öteye geçemez, toplum onlara uzaktan, melül melül bakar.
Türk ulusunun ve laik T.C. Devleti’nin varlıklarını sürdürebilmeleri için, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) vazgeçilmez, yaşamsal bir organdır. TSK’ya verilen zarar, doğrudan ulusa ve devlete yapılan bir kötülüktür. Bugün TSK’ya reva görülen muamele akıl ve mantıkla bağdaşmadığı gibi, ulusun vicdanında da tasvip görmediğine inanıyorum. Varsa, yanlışlarını düzeltmek, suçlularını cezalandırmak, kimsenin itiraz edemeyeceği bir anlayıştır. Ancak, şüpheli ithamlarla TSK’nın saygınlığının ve özgüveninin yok edilmeye çalışılması, siyasetin ve yargının da bu tutuma müdahale etmemesi, Türk insanını derinden yaralamaktadır. Medyadan öğrendiğime göre, Akademik kariyer sahibi bir yazar, “Yeniçerilerin kaldırıldığı gibi, TSK’nın de kökten kaldırılıp yeni bir ordu kurulmasını” öneriyor. Bu öneriyi düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmek gaflettir, T.C. Devleti’ni kuran, güzide TSK ile bozulmuş yeniçeriliği eşleştirmek, Osmanlı’daki Medrese-Yeniçeri mücadelesini günümüze taşımaktır.
TSK mensupları da insandır, çok iyilerinin içinde yanlış olanlar da bulunabilir, kişilerin eleştirilmelerini yanlış bulmuyorum, buna karşın, kurum olarak TSK’nın yıpratılmasının, onun görevini yapamaz duruma getirilmesinin, Türk ulusunun ve T.C. Devleti’nin temeline dinamit koymak olduğunu düşünüyorum. Kurum olarak, TSK’yı “aptal dostlarının” ve sinsi düşmanlarının vereceği zararlardan korumak bir yurttaşlık görevidir.
Kimden ne bekliyorum?
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDEN; Öncelikle, maruz bırakıldığı, maksatlı olduğuna inandığım ithamlardan yüzünün akı ile kurtulmasını, varsa yanlışlardan arınmasını, Türk Ulusunun özü olduğunu, Devletini ve Ulusunu korumaktan başka hiçbir amacının bulunmadığını tarih önünde ispatlamasını. Sonra, her zaman güçlü olması gerektiği bilinciyle, özeleştirinin, kendi adamlarını doğru seçmenin, çağın gerektirdiği yapısal değişimleri yapmanın şart olduğuna inanmasını ve bunları hayata geçirmesini.
SİYASETÇİDEN; Devletin kuruluş felsefesini ve temel yapısını, ülkenin bütünlüğünü, ulusun birliğini, çağdaş insan anlayışını, günlük siyasetin aracı yapmamasını, demokrasiye inanmasını, onu bir araç olarak kullanmamasını, devletin gücünü sadece devletin hedefleri doğrultusunda kullanmasını.
YARGIDAN; Evrensel hukukun üstünlüğünü egemen kılmak ve her konuda adaleti sağlamak için, etik ve bilimsel bütün gücünü ortaya koymasını, kimsenin veya hiçbir sebebin önünde boyun eğmemesini.
ERDEMLİ İNSANLARIMIZDAN; Ulusun ve Devletin selameti için fikirler üretmelerini, halkı aydınlatmak için bütün güçlerini, yeteneklerini, imkanlarını kullanmalarını.
TÜRK ULUSUNDAN; “Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğu” bilincinde olarak, çağın değerlerini benimsemesini, yetkilerini bilmesini, görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmesini.
Beklentilerim, anlayışım böyle, arayışım bu doğrultuda…
01 Şubat 2010