Sömürücülerin değişime karşı çıkmaları çok doğaldı ve onlarla mücadele etmek mümkündü, hazin olan, toplumun bazı kesimlerinin, yapılmak istenenleri tam ve doğru anlayamadıkları için karşı çıkmalarıdır. Bu noktada, Atatürk’ü doğru anlatamayan Atatürk severlerin, Atatürk’ü anlamayanlardan daha kusurlu olduklarını düşünüyorum.
Düşünce temelinde, üreticilik, doğurganlık, yaratıcılık baş tacı edilir, fakat pratikte meyveli ağaç taşlanır, doğurgan kadın dışlanır, yaratıcı lider suçlanır. Düşünce ve davranış arasındaki bu çelişki salt bilgi veya bilgisizlikle izah edilemez, içinde anlayışlar, yargılar, çıkarlar vardır. Kendileri farkında olsunlar veya olmasınlar, insanların tüm düşünce ve davranışlarına kültürleri egemendir.
Atatürk kültürünün ürünleri, çok taşlanmıştır, meyveli ağaç olduğu için. Kimileri meyveyi kolayca elde etmek, kimileri de yararlanılmasını önlemek için. Atatürk, gerçekleştirdiği devrimler ve oluşturduğu siyasi yapıyla, Türk Toplumu’nu içinde bulunduğu konumdan kurtarıp, özgür, bağımsız, müreffeh bir Ulus yapmayı gaye edinmiştir. Bu olağanüstü değişimin karşısında iki büyük engel vardı; Birincisi, toplumu o haliyle sömüren iç ve dış odakların çıkarlarını, imtiyazlarını koruma çabaları, ikincisi, yapılmak istenenleri, anlamayan, aldatılan toplum kesimleri. Sömürücülerin değişime karşı çıkmaları çok doğaldı ve onlarla mücadele etmek mümkündü, hazin olan, toplumun bazı kesimlerinin, yapılmak istenenleri tam ve doğru anlayamadıkları için karşı çıkmalarıdır. Bu noktada, Atatürk’ü doğru anlatamayan Atatürk severlerin, Atatürk’ü anlamayanlardan daha kusurlu olduklarını düşünüyorum.
Klasik söylemlerle, Atatürk’ün çok değerli bir komutan, çok değerli bir devlet adamı, büyük bir devrimci olduğunu tekrarlamak yetmiyor, onun toplumu aydınlatan bir kültür olduğu ortaya konulabilmeliydi. Atatürk’ün, yaşayarak, okuyarak, etkilenerek, edindiği birikimlerini, kendine has değerlendirme ve yorumlarla ulaştığı yargılarını, azimle, cesaretle yaşama geçiren bir kültür olduğu anlatılabilseydi, sonuç farklı olur, o kültürün meyveleri taşlamalara karşı daha etkin korunabilirdi.
Bu yazının kapsamı içinde, Atatürk Kültürünü geniş çapta irdelemek mümkün değil. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya isimli eserinden kısa alıntılarla, Atatürk kültürünün bir yönüne değineceğim.
‘’Atatürk övülmekten hiç şüphesiz hoşlanmakla beraber, mesela Türkiye’de yayınlanmasına izin verilmeyen, Armstrong’un Bozkurt’u, kendi üzerine yazılmış eserler arasında en beğendiği idi. Bu kitabın haksız ve yanlış, hatta doğru da olsa yazılmasını hoş bulmayacağımız tarafları olsa bile, Atatürk’ün şahsiyet ve karakter sırlarına hayli yaklaşan bir tarafı olmalı idi.”
‘’Hikayeyi birçok kimseler bilir. Atatürk İzmir’e bir gidişinde Kordon boyundaki evinin salonuna büyük bir sofra kurulur. Davetliler tamam olup oturulacağı vakit, sokakta biriken halkın içerisini seyrettiğini istemeyen vali perdelerin indirilmesini emreder. Atatürk der ki;
– Vali bey, dışarıdaki halk acaba bizim ne yaptığımızı sanıyor? İçki içtiğimizden şüphesi yok. Fakat şimdi masa üstünde kadın da oynattığımızı ve kim bilir daha neler yaptığımızı zannedecekler. İçki içmekten başka bir şey yapmadığımızı görmeleri için, perdelerinizi açtırınız.”
(Bir Çankaya sofrası, c. ö. notu)
‘’O gece bazı aşırıca sahneler geçti. Gülüşe oynaşa sabahladık. Atatürk benimle birkaç kişiyi sona bıraktı. Gece üstüne bir hayli dedikodu yaptık. Çıkıp gideceğimiz sıra kendisine dedim ki;
-Şimdiye kadar sizin için yalnız yabancılar yazdı. Biz yanınızdayız. Sizi ve eserinizi daha iyi tanıyoruz. İzin verir misiniz? Yakup Kadri ile sizin için bir kitap hazırlasak…
Ferah ve uyanık bir bakışla beni süzdü;
-Dün geceyi yazacak mısınız?
-Canım efendim, bu kadar hususiyetlerinize girmeye ne lüzum var?
-Ama bunlar yazılmazsa ben anlaşılmam ki… Siz de başkalarının yazdıklarını tekrarlamış olursunuz.
Yaptığını saklamak riyakarlığından kendi gibi, halkı da kurtarmaya çalıştı…” (Ref;1, Sayfa, 11-12)
Örnekler basit gibi görünebilir, fakat kültürün çok önemli bir unsuru “olduğu gibi görünmek veya göründüğü gibi olmak”tır. Genelde insanlar, toplumda kabul gören davranışlarını gereğinden fazla öne çıkarırken, toplumun yanlış diye nitelediği davranışlarını büyük bir özenle saklamaya çalışırlar. Bu tutum, yalancılıktır, sahtekarlıktır, tabii ki ahlaki bir zayıflıktır. Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan insanların yanlışlarına karşı bir önlem alınabilir, bir çare bulunabilir, fakat nerede duracakları belli olmayan yalancılardan, ‘’melek kılığına bürünmüş iblislerden” korunmak mümkün değildir. Kültürün temeli, ağırlıklı olarak, bilgi olmakla beraber, kişilik, inanç, sanat, dürüstlük, şeffaflık, ilkeler, değer yargıları kültürün çok önemli unsurlarıdır.
Atatürk’ün kültüründe yalan ve riya bulamazsınız. Atatürk kültüründe özveri egemendir, ulusunun çıkarlarını hep en önde tutmuş, ulusun yararı için kendi yaşamını tehlikeye atmaktan hiç çekinmemiştir. Atatürk kültüründe, akılcılık, gerçekçilik, sağduyu, bilim, çağdaş değerler önde gelir.
Günümüzün politikacıları Atatürk’ün yarısı kadar, şeffaf, dürüst, demokrat, özverili olabilselerdi, Türkiye, mutlaka, bugünkünden çok daha farklı bir konumda olurdu.
Arayışınız bitmesin. Kendinizi düşünün, fakat varlığımızı sürdürebilmenin tek yolunun, insanca beraberlikten geçtiğini de akıldan çıkarmayın. 21. Nisan. 2010
Ref; 1, Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, BATEŞ y. İstanbul, 1998