Bu iki olgu gerçekleşebilseydi, ülke güllük gülistanlık olurdu anlamında toplumsal bir ifade…
Bilmenin de, yapabilmenin de çok önemli yetenekler olduğu su götürmez bir gerçek, ama her şeyin çok güzel olabilmesi için yeterli olduklarını düşünmüyorum. Yönetenler, toplumsal önderler erdemli değillerse, faziletin aracı olan bilgi, rezaletin, güç de vahşetin aracı haline dönüştürülebiliyor.
Dünyanın değişik bölgelerinde, özellikle İslam ülkelerinde yaşanan sefaleti, ezilmişliği, çağ dışı kalmışlığı “alın yazısı” diye empoze edip kendileri sultanlar gibi yaşayan, bir şekilde yönetme gücünü eline geçirmiş, kerameti kendinden menkul, kanaat önderlerine insan demek mümkün mü?
Ülkemizde yaşanan, siyasi, ekonomik, kültürel kargaşayı doğru analiz edersek, dışa vurulan nedenlerin ve gerekçelerin aldatmaca olduğunu, gerçek nedenlerin insanlık dışı, çıkar, hırs, ideolojik hedefler olduğunu görmek için çok bilgili ve yaşlı olmak gerekmiyor. Kültürel değerlerin arkasına saklanarak, insanları korkutarak, kendi siyasi ve ideolojik hedeflerini gerçekleştirmek için komplo kuran, insanları aldatan sahtekarların gerçek yüzünü görebilmek kurtuluşun ilk adımıdır.
Refaha ulaşmak ve sahip olduğu değerleri korumak arzusu insani bir zorunluluktur. Bunu sağlamak için ötekini ezmek insanlık dışı bir davranıştır. Kabul edilmiş, üzerinde uzlaşılmış kuralların doğru uygulanmasını sağlamak veya beğenilmeyen kuralların değiştirilmesi bir mücadeleyi gerektirir, emek verilmeden, bedel ödenmeden hiçbir şey kazanılmıyor. Hakları elde edebilme mücadelesi bilgi ve güç gerektirir, ancak yeterli değildir, ne istediğinin bilincinde olmak, hedef ve güç arasındaki dengeyi doğru belirlemek çok önemlidir. Her maddi kazanç insani değildir, başkalarının da yaşam ve kültürel hakları olduğunu göz ardı ederek kazanılanlar, uzun vadede kaybetmenin ve çöküşün asıl sebebi olabilir.
Güçleri birleştirip, organize olmak, daha iyiye ulaşmak ve varlığı korumak için doğru bir yöntemdir. İnsanların, Ulus anlayışı içinde, devlet diye bir organizasyon kurmaları bu ihtiyaçtan doğmuştur. Geçmişte, ulus kavramının içeriğinde etnik yapı ve inanç birliği hakim faktörlerdi, bugün tarihi ve kültürel değerler, coğrafi bütünlük, daha ön plana çıkmış durumda. Devlet yapısında da eskiden farklı anlayışlar öne çıkmıştır. Değişmeyen amaçtır. Amaç; refah ve güvenlik içinde, insan gibi yaşamak ve varlığı sürdürmektir. Zamanın koşulları içinde ulus olmak bile yetmemiş, uluslardan oluşan gruplar oluşturulmuştur.
Hiçbir devlet bir başka devletin gözü kapalı dostu değildir, ilişkiler karşılıklı çıkarlardaki dengeler üzerine oturur. Fırsat bulanın ötekinden bir şey koparmaya çalışacağı akıldan çıkarılmamalıdır.
Bir ulus içindeki bireylerin ve grupların, doğal farklılıklarına rağmen, tarihe ve coğrafyaya dayalı ortak kültürel değerlerinin yanında bir arada olmak zorunlulukları vardır, aksi halde varlıklarını sürdüremezler. Bu anlayışla bir araya gelmişken, farklılık ve üstünlük iddiasını ortaya atmak, parçalanma ve yok olma sürecini başlatmak demektir.
Ulus devletlerde, gerek gruplar arasında, gerekse, ulusla, devlet arasında, birbirlerine karşı, insanca ve uzlaşmacı yaklaşım şart olmakla beraber, bazı koşullarda, tüm ulusun refahı ve birliği, ülkenin bütünlüğü, devletin sürekliliği tehlikede ise, karşılıklı özveri kaçınılmaz olur.
Ulus olmak da, devlet olmak da başlı başına bir değerdir ve bu değerin korunması zordur. Bunun idraki içinde olmayanlar aptaldır, kandırılmıştır veya etik değerlerden yoksun, insan görünümündeki sömürücülerdir.
Kendine benzemeyenleri öteki kategorisine sokanlar hasta ruhlu insanlardır. Devlet, devletliğini, ulus, ulusluğunu bilirse, devlet de, ulus da kutsaldır. Devlet ulus için kurulmuştur, ulusun efendisi değildir, ancak devletin varlığı tehlikede ise, ulusun gönüllü olarak özveri göstermesi asil bir davranıştır. Devletsiz ulus, ulussuz, devlet olmaz.
T. C. Devleti’nin kurucusu, Yüce İnsan, Atatürk, “Türk Ulusunun kültürel olarak çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmasını” hedef gösterdi. Biz bunu başaramadık. Bu başarısızlıkta sadece yönetenlerin değil, yönetilenlerin de günahı büyük. Egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi ilan edilen ulus bu büyük yükü taşıyamadı. Taşıyamadı, çünkü egemenliğin ne demek olduğunu anlamadı ve kendisini aldatan yalancıların tuzağına düştü…
Türkiye, jeopolitik konumu ve doğal kaynakları nedeniyle dış güçlerin hedefidir. Türkiye, Cumhuriyetle başlatılan devrimlerin karşısında olan, sömürücülerinin, karşı devrimcilerin hedefidir.
Eğitim, genetik yapısı insan olanları, fikren de insan yapmayı amaçlar. Çağdaş eğitim sisteminin uygulanmadığı bir toplumda, çağdaş düşünceye sahip gençlerin çoğunlukta olması da, çağdaş bilince sahip olmayan, kandırılmış bireylerin oynanan oyunların farkında olması ve haklarını koruyabilmesi de mümkün değildir.
Bilmeyen gençler, yapabilme gücünden yoksun yaşlılar, şeytana pabucu ters giydirme yeteneğindeki yaratıklarla mücadele edemezler.
Varlığımızı, özgürlüğümüzü, onurumuzu koruyabilmek için, önce aydınlanmak, gerçekleri görmek, sonra da haklarımızı elde etmek için mücadele etmek zorundayız. Başkalarının merhametine sığınmak hem bize yakışmaz ve hem de kesinlikle bir kurtuluş yolu değildir.
Refah, özgürlük ve güvenlik içinde olabilmek için, arayışlarınız ve çabalarınız asla bitmesin… 21 Ocak 2011