30 Ağustos 2013, Büyük Zafer’in 91’inci yıl dönümü idi, ulus bazında coşkuyla kutlanması gerekirken, pek fark ettirilmeden geçiştirildi.
9 Eylül 2013… Büyük Zafer’in sonucu, işgalci Yunanlıların denize dökülüp, İzmir’in kurtarıldığı gün… Bunu da fark ettirmeden geçiştirebilirler..
Bu farkına vardırmama eylemi sıradan bir ilgisizlik değil, bilinçli olarak, gerçeklerin üstünü örtme çabasıdır. Bu ve benzeri eylemleri planlayanlar ve uygulayanlar, Milli Mücadele’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Cumhuriyet” ve “Ulus” kavramlarının ve bu değerleri bize kazandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün karşıtı olan kesimdir.
Bu görüşleri tasvip etmem asla mümkün değil, ancak konuya farklı yaklaşmak istiyorum. Olayları çarpıtarak toplumu kandırmak etik bir davranış olmasa da, onlar kendi ideolojilerini savunuyorlar. Onlarla mücadele yöntemi, o görüşlerin eksik, yanlış, yalan bilgilerle makyajlanarak toplumu sunulduğunu ve toplumun aldatıldığının ortaya konmasıdır. Bunu yapacak olan da karşı görüşte olanlardır. Bir taraf fark ettirmemeye, uyutmaya çalışırken öbür tarafın da gerçekle yalanın ayırdına varıp, dönen dolapları halka anlatması şarttır.. Doğruları bilmeyenler, gerçekleri savunmayanlar teslim olmuşlardır, sızlanmaya hakları olamaz…
Büyük Zafer’in komutanlarına, subaylarına, astsubaylarına, erlerine, üniformasız kadın ve erkek askerlerine nankörlük etmek bir karakter ve vicdan meselesidir. İnsani değerlere sahip olan, hem vefa ve kadir bilirlik borcunu, hem de kendilerine bırakılan mirasa, borcunu öder. Ancak şu bir gerçek ki, çıkarlar çok defa insani değerlerin önünde gidiyor.
Yanlışların büyük bölümü çıkar uğruna yapılmakla beraber, bir bölümü de gerçekleri bilememek, aldatılmak sonucu yapılıyor. Nerede idik, nereye geldik farkında değiliz… O değerli insanların canları pahasına kazanıp bize bıraktıkları mirasın farkında değiliz. Bize miras bırakılan değerleri karalayanlara karşı, o değerler sayesinde insanca bir yaşam standardına ulaşanlar ne yapıyorlar. Çaba sarf eden, niteliği yüksek, sayısı az bir grup var, onları alkışlıyorum. Sözüm, yapmayanlara, hazıra konan miras yedilere. Farkında olunmadan sahip olunan değerler çok defa farkında olunmadan kaybediliyor. Bireyler de, toplumlar da inandıkları değerleri korumak için bir mücadele içinde olmak zorundalar. Doğanın kuralı böyle..
Ezbere inanmak olmaz, ezberletilmiş inançların çoğu yalanlarla süslenmiş aldatmacalardır. Öğreneceksin, bileceksin, bilinçli olarak inanıp, inandığın değerleri gene inanarak koruyacaksın. Değerlerin korunması için haklı olmak yetmez, güçlü olmak gerekir. Güçsüz hak mazlum, haksız güç zalimdir. Adam gibi insanlara, mazlum olmak da, zalim olmak da yakışmaz.
Bugün sahip olduğumuz değerlerin temelinde Büyük Zafer var. Kazanılmasaydı, ondan sonraki kazanımların hiçbiri gerçekleşemezdi.
O günleri satır başlarıyla hatırlatmaya çalışacağım. Aslında o süreci doğru bilgilere ulaşarak çok iyi öğrenmeden bugünü doğru anlamamız ve değerlerimize sahip çıkmamız mümkün değil…
30 Ekim 1918, Osmanlı, Birinci Dünya Harbi’ni bitiren, Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalayarak kayıtsız şartsız teslim oldu..
Manzara Şu; devlet olarak, millet olarak, bireyler olarak, bitmiş, tükenmiş, can varlığı, mal varlığı olmayan, düzeni, kontrolü olmayan, eşkıyanın kol gezdiği bir ortam, bir yığın insan..
Padişah Vahdettin’in tek amacı, saltanatını sürdürebilmek, bunun için İngilizlere sığınma çabasında..
Bir kısım okumuşlar, devletin kendi gücüyle varlığını sürdüremeyeceğini kabullenmişler, İngiliz Mandası mı olsun, Amerikan Mandası mı olsun tartışmasını yapıyorlar…
Bazı bölgelerin ileri gelenleri, ülkenin bütünlüğünü korumasının mümkün olmadığı gerçeğini görmüş, kendi bölgelerini kurtarabilme çabasındalar…
Bazı etnik ve inanç grupları, özerklik, ayrılıkçılık peşindeler…
Böyle bir ortamda, Çanakkale – Gelibolu Muharebeleri’nin Muzaffer Komutanı Mustafa Kemal Paşa, bütün bu görüşlere karşı çıkıp, dosta, düşmana haykırıyor: “TÜRK MİLLETİ ESİR YAŞAYAMAZ, YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM’’
Mustafa Kemal Paşa’nın siyasi, askeri, ekonomik ve insan gücü yok… Tek güvencesi Türk insanının özünün üstüne serpilen külleri süpürüp cevheri ateşleyebilmek. Bu bir hayalden de öte görünüyor, ama O, bir hayal peşinde değil, Türk Tarihini iyi bildiği, Türkün özünü doğru değerlendirdiği için bunu yapabileceğine inanıyor.
Mustafa Kemal Paşa’nın kafasındaki Milli Mücadele Planı üç aşamalı;
Birinci aşama; Kasıtlı olarak serpilmiş külleri temizleyip, Türkün özündeki “cevheri-koru” harekete geçirip mücadele gücü yaratmak.
İkinci aşama; ülkeyi mevcut işgalden kurtarmak..
Üçüncü aşama; Türk Ulusu’nu, kültürel olarak, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak…
O günkü ortamda, çok ileri gelen insanımız bunları yapabilmek bir tarafa, düşünebilme yeteneğine bile sahip değilken, Mustafa Kemal Paşa bu planını Amasya Genelgesi’yle tüm dünyaya açıkladı.. Amasya Genelgesi’ni iç ve dış odaklar, ne kadar anladı veya ciddiye aldı, şüpheli..
O gün ülkenin, coğrafyası ve insanının düşünce yapısı şu güçlerin işgali altındaydı; *Yabancı Devletlerin askeri işgali… *Kayıtsız şartsız teslim belgeleri olan, Mondros Ateş Kes Anlaşmasını ve Sevr Barış Anlaşmasını imzalayarak Meşruiyetini yitirmiş bir siyasi yönetimin işgali… *Topluma egemen olan çağ dışı anlayışların, ayrılıkçı etnik ve inanç gruplarının işgali…
Kurulacak yeni devletin niteliklerini şöyle belirlenmişti: *Tam bağımsız olacak, siyasi, hukuki, ekonomik, kültürel bakımdan hiçbir yabancı güce bağımlı olmayacak. *Siyasi haklarını ve Vatanının Bütünlüğünü güvence altına alacak güce sahip olacak… *İnsanlarının refahını sağlayacak güce sahip olacak… *Siyasi irade kayıtsız şartsız, ulusun olacak…*Ulusun ortak kimliği, ortak değerleri olacak…*Bireyler ortak değerlerle beraber özgürce kendi inanç ve kültürlerini yaşama hakkına sahip olacak…
Hayali bile zor olan, Laik, demokratik, evrensel hukuka dayalı T. C. Devleti uluslararası onayla gerçekleşti… Bu büyük eser, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve kültürel bağlamda isimlendirdiğim, Türk Ulusunun ortak eseridir. Birisi olmasaydı, öteki tek başına bu mucizeyi yaratamazdı…
Askeri zafer kazanmak çok zordu, fakat daha büyük zorluk yeni başlıyordu. Siyasi, ekonomik ve kültürel değişim… Köklü değişimler, devrimler gerekiyor. Yanlış bile olsa insanların asırlardır yaşadığı geri bırakılmış ortamı terk edip yeniyi benimsemesi imkansız kadar zor… Hele bir de bu değişime karşı olan, ideolojik grupların toplumu yanıltma çabaları devreye girerse. Bunu çok iyi bilen Atatürk, bazı uygulamaları zamana yaydı. Atatürk bir şablon adamı değildi, çağdaş düşünceye sahipti. Değişmeyen ilkesi, ‘’Türk Ulusunu, kültürel olarak çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmaktı.’’
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dünyada eşi benzeri olmayan bir liderdir. 19 Mayıs 1919’dan 10 Kasım 1938’e kadar geçen sürede gerçekleştirilen mucize gibi başarıların tümü Atatürk ile ona inanmış Türk Ulusu’nun ortak eseridir… O dönemde çok işler yapıldı, ancak devrimlerin toplum tarafından tam özümsenip yaşama geçirilmesi tamamlanamadı. Günümüzde lidersiz kalan Türk Ulusu, devrimlerin karşısındaki gerici güçler tarafından aldatılmaya çalışıyor. Lidersiz de kalsa Türk Ulusu’nun kendi içinden yeni Atatürk’ler çıkaracağına ve tuzağa düşmeyeceğine inanıyorum..
BERRAK TÜRK GENÇLERİ!
*OKUYUN! HERŞEYİ OKUYUN! SORGULAYARAK OKUYUN!
*İLMİNİZİ GELİŞTİRİN! DOĞRUNUN, YANLIŞIN FARKINDA OLUN Kİ, DOSTUNUZU, DÜŞMANINIZI DOĞRU TANIYASINIZ, ALDATILMAYASINIZ!
*AKLINIZI, İLMİNİZİ VE ÖZGÜR İRADENİZİ KULLANARAK HEDEFİNİZİ DOĞRU BELİRLEYİN!
*SİZİ HEDEFİNİZE GÖTÜRECEK GÜCÜNÜZÜ OLUŞTURUN! GÜÇLÜ VE ZAYIF YANLARINIZI MUTLAKA BİLİN VE DİKKATE ALIN!
*BUNLARI TAM GERÇEKLEŞTİRDİKTEN SONRA, HİÇ BİR ŞEYDEN KORKMADAN, AZİMLE HEDEFİNİZE YÜRÜYÜN!
*ATATÜRK BÜTÜN ESERLERİNİ SİZE EMANET ETTİ… ÜLKENİN VE DEVLETİN GELECEĞİ SİZLERSİNİZ!
Allah, ilim sahibi, aklını kullanan, adam gibi insanların yanındadır, başaracağınızdan eminim. .
9 Eylül 2013