Namık Kemal’den, öğütler, uyarılar: (1)
*Asrımıza hakim olanları (hükümet adamlarını) doğruluktan ve selametten sapmış görerek, hükümet kapısından şerefle ve saadetle çekildik..
*Kendini insan bilen halka hizmetten usanmaz ve mert olan mazluma yardımdan el çekmez…
*Millet hakir olduysa onun şanına bir eksiklik gelir sanma, cevher yere düşmekle kıymet ve itibardan düşmez…
*Dünyada zalimin yardımcısı alçak kimselerdir, insafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan köpektir…
*Bir insan ki, kendi kendinden utanmaz da ayıplanmaktan arlanır, o, kendisini dünyada herkesten aşağı kabul ediyor demektir…
*Ah, ey HÜRRİYET güzelinin yüzü, sen ne büyüleyici imişsin! Gerçi esaretten kurtulduk, fakat senin aşkına esir olduk…
*Gezdiğin nazlı sahalar zulüm köpeklerine kaldı, ey yaralı kükremiş aslan, bu gaflet uykusundan uyan…
Namık Kemaller, Mustafa Kemaller… Bu ülke için, bu ulus için, canını, ruhunu, fikrini, gözünü kırpmadan, verenler, bu uğurda çile çeken Mehmetler, Aliler, Kemaller… Gidenler nur içinde yatsınlar, yaşayanlara şükranlar… Bize, mucize niteliğinde, toplumsal değerler kazandırdılar, fakat yazık ki, biz bunların kıymetini idrak edemedik… O asil insanların, bulundukları yerden, bize ne gözle baktıklarını düşünmek bile insana soğuk bir ürperti veriyor…
Bize emanet edilen toplumsal değerleri, yaşayıp, daha da geliştirilmiş haliyle, gelecek nesillere aktarmamız gerekirdi, beceremedik.. Çünkü hazıra konmuştuk, onları anlayamadık, geliştiremedik, koruyamadık… O değerleri bize emanet edenlere de, gelecek nesillere de borçluyuz… Biz, geçmişteki, sorumsuz, ehliyetsiz, çıkarcı insanları nasıl lanetliyorsak, gelecek nesillerin de, aynı gerekçelerle, günümüzdeki sorumsuz, ehliyetsiz ve çıkarcı insanları lanetleyeceklerinden şüphem yoktur…
Bu tür konular tartışılırken, en çok kullanılan sözler; ‘‘Bilemedik…, Aldandık.., Aldatıldık…, Kullanıldık…” Bu tür sözler, mantığı olmayan, kendini acındırmaktan öteye gitmeyen mazeretlerdir… Toplumun, karanlığı yırtıp, aydınlanmasında, bilinçlenmesinde, en büyük sorumluluk, o toplumu yönetenlerindir, bunda hiç şüphe yok, çünkü güç onların elinde.. Ancak, bu anlayış bireyleri tamamen mazur göstermez. Egemenliğin Sahibi olma ilkesinin bilincine varılmalı, hakların ve sorumlulukların gereği ne ise o yapılmalıdır.. Mustafa Kemal’in en büyük dayanağı, Türk insanının içindeki cevherdi… Bazı olayları hatırlayalım;
‘’Misak-ı Milli’’ sınırlarını gerçekleştirmek için yüz binlerce can verdik. Bugün bölünmenin, parçalanmanın eşiğindeyiz…
Türk Ulusal Mücadelesinin temel ilkesi ‘’Tam bağımsızlık’’ idi. O savaşı kazanmak bir mucizedir. Savaş kazanıldı, sınırlar belirlendi, kapitülasyonlar kaldırıldı, ekonomik, ticari haklarımızı elde ettik.. Bugün, siyaseten, Batı’dan, Güney’den esen rüzgarların etkisi altındayız, ekonomik olarak, kapitülasyonlar döneminden daha beter sömürülüyoruz, ulusal ekonomik değerlerimizin çoğu yabancıların elinde.
İnancı, kişilerin vicdanlarındaki en saygın yerine oturtmak için büyük çabalar harcandı.. Kulun sevap ve günahlarının yalnız ve ancak Allah tarafından sorgulanabileceği anlayışını özümsemek üzere idik. ‘’Kerameti kendinden menkul’’, kuldan utanmayan, Allahtan korkmayan, insan görünümlü iblisler tekrar sahneye çıkıp toplumun kafasını karıştırmaya başladılar…
Çağdaş anlayışın temeli, inanç özgürlüğünün güvencesi olan laiklik ilkesi anayasamızda yazılı… Laikler bu anlayışın içeriğini dolduramadı, karşıtları, tahribe çalıştı ve laik anlayışı yaşamın doğal bir parçası haline getiremedik… Ne demekse, ‘’Ilımlı İslam’’ siyasi ve toplumsal yaşamımızın resmi ifadesi haline getirilmeye çalışılıyor… Yakında göreceğiz, Mısır mı bizim yapımızı örnek alacak, yoksa biz mi, Mısır’ın gelecekte şekillendireceği yapısını örnek alacağız.
Unutturulan, Türk Kültürünü canlandırmaya ve yaşamaya çalışıyorduk… Türklüğün, kültürel bir kavram olarak, canlanmasına karşı savaş açıldı, Türk demek ırkçılık yapmak olarak gösterilmeye başlandı. Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, Türk Kimliği bir alt kimlik haline dönüştürülmeye çalışılıyor, kendimizi ifadeden, devletimizin kuruluş felsefesinden söz etmekten korkar olduk…
Tarihte binlerce devlet kurulmuş, süreçlerini doldurmuş ve sonlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu da, doğruları ve yanlışları ile sürecini tamamlayıp, Sevr Anlaşmasının altına attığı imzayla kendisini sonlandırmıştır.. Türk Ulusu, Mustafa Kemal’in önderliğinde, Osmanlı ile beraber, ’’Türklüğün’’ de bitirilmesi anlamına gelen, Sevr Anlaşmasına baş kaldırdı, sömürgeci galip devletlerle ve Sevr Anlaşması’nın ürünü Osmanlı zihniyeti ile savaşarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, uluslararası ortamda, Lozan Antlaşması’yla tescil ettirdi. ‘’Tam bağımsız’’ güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Batının ve içteki bazı kesimlerin işine gelmediği için, T.C. Devleti’nin kuruluş felsefesine aykırı olarak, ‘’Yeni Osmanlıcılık’’ diye siyasi bir felsefe yaratılıyor, Osmanlı’ya kurulan tuzağın bir benzeri şimdi de bize kurulmaya çalışılıyor…
Bu olgular, T. C. Devleti ve Türk Ulusuna büyük zararlar verecek doğrultuda gelişiyor.. Bunları farklı değerlendirenler olacaktır, görüşlere saygı duyulur, ancak, görüşlerin özgür olup olmadığı, doğru bilgilere dayanıp dayanmadığı çok önemlidir. Bilgisizliğin, bilinçsizliğin, özgür olmayan, yönlendirilmiş kafaların, çıkarcıların ürünü olan görüşler, geç fark edilen kanser gibi, toplumu felç eder… Bu felaketten kurtulmanın en etkin yolu; EĞİTİMDİR… Eğitimin teknik yönünü uzmanlarına bırakarak, genel anlamda düşüncelerimi aktaracağım…
Yaşanan doğal ve toplumsal çevre, aile yapısı, bireyin kişisel özellikleri, devletin felsefesi, eğitimi büyük ölçüde etkileyen faktörlerdir.
Bazı insanlar bütün güzellikleri, bütün değerleri, kendi amaçları doğrultusunda kullanıyorlar, eğitim de farklı amaçlarla kullanılabilecek çok hassas bir konudur.. Doğru eğitim ne kadar vazgeçilmez ve yararlı ise, yanlış eğitim o kadar zararlıdır, korunmak için ne lazımsa yapılmalıdır…
Eğitim, kişiyi bilgilendirir, kendisini, çevresini, çağını öğrenmesini sağlar. Eğitimin hedefi; bilen, değerlendiren, yorumlayan, özgürce karar veren, kararını özgüvenle uygulayan, kararını uygulama gücüne ulaşmış, bilinçli, ilkeli, demokrat düşünceli, paylaşmayı ve uzlaşmayı bilen, insan ve doğa sevgisiyle dolu bireyler yetiştirmek ve böyle bireylerden oluşan toplumu organize etmek olmalıdır..
Farklı düşüncelerin, ideolojilerin, inançların varlığını kabul etmek zorundayız. Devletin Eğitimi, bütün farklılıkların bilgisini vermeli, seçimi bilinçlenmiş bireye bırakmalı. Beyin yıkayan, robot yetiştiren, ezberci eğitimler çok tehlikelidir…
Kadınların da, en az, erkekler kadar eğitimden pay almaları insanlık adına ve toplum yararı için vazgeçilmez bir zorunluluktur…
Eğitim, yaşanan süreç için, çağı kucaklamalı, çağın gerçeklerini, değerlerini çok iyi tanıtmalı, gelecekle ilgili olarak bireylerin görüş ve tasavvur yeteneğini olabildiğince, genişletmelidir…
Eğitim, toplumsal boyutuyla, ulusal ilkelere, değerlere, gerçeklere önem vermelidir. Bugün, ulusçuluğu, ırkçılık olarak gösteren, tuzu kuru, yarı aydın liberallerle, ulusçuluğu yıkıp, toplumun çimentosu olarak ümmetçiliği ikame etmek isteyenler çok etkinler… Ulusçuluk; tarihi geçmişin, coğrafi bütünlüğün, ortak kültürel değerlerin, devletin kuruluş felsefesinin birleştirici, bütünleştirici, gücünden yararlanarak ortak refahı yaşamak ve ortak geleceği güvence altına alma anlayışıdır. Doğru ulusçuluk, asla, ırkçı ve dinci olamaz..
İnsanlar, gruplar, doğal olarak, ihtiyaçlarını karşılamak, kazanımlarını korumak için bir araya gelirler. Eğitim, ulusal çıkarların karşısındaki her türlü görüş ve eylemin etki ve baskısından korunmuş olmalı ve toplumu ulusal değerlere yönelik tehditlere karşı bilinçlendirmelidir..
Eğitim, bilim ve teknolojiye dayalı olmalı, ‘’fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’’ bireyler yetiştirmelidir..
Eğitim, ailede, mahallede, okulda, toplumsal hayatın her safhasında yaşanan bir süreçtir… Eğitim gereklidir, ancak eğitim bir araçtır, amaç, aydınlanmış, bilinçli, özgür, insana, doğaya saygılı, demokrat anlayışta, önce kendi bireysel ihtiyaçlarını karşılayacak, sonra toplumsal ihtiyaçlara katkıda bulunacak yetenekte, daha sonra da, tüm insanlığa hizmet edecek, tek kelime ile erdemli insanlar yetiştirmektir…
Eğitimsiz birey eksiktir, zayıftır, büyük olasılıkla, saftır ve az zararlıdır… Yanlış veya maksatlı olarak, ideolojik eğitimden geçirilmiş insanlar ne zaman, nerede patlayacağı belli olmayan bomba gibidirler, patlatıldıkları zaman da dehşet ve fesat tohumları saçarlar…
Eğer, eğitimimizi doğru oturtabilmiş olsaydık, aydınlık, pırıl, pırıl gençlere, erdemli yöneticilere sahip olur, doğal konumu bakımından, bu dünyanın cenneti olan güzel ülkemizde, insanca, refah ve güvenlik içinde yaşar, birbirimizi yemez, değerlerimizi bozuk para gibi harcamazdık… İşte o zaman, zorlama ve aldatmacalarla değil, gerçekten, çevremize örnek, model ülke olurduk. Zararın neresinden dönülse kardır, aydınlanır, gerçekleri görür, aklımızı başımıza toplarsak, yapamayacağımız şey yoktur…
Arayışlarınız, aydınlanma çabalarınız bitmesin… İnsan sevgisi, doğa sevgisi, erdemli davranışlar, herkesi istediği noktaya ulaştırır. 14 Şubat 2011
Ref:1. Vasfi Mahir KOCATÜRK, Türk Edebiyatı Antolojisi, Ankara, 1967