Ülkemizde, Mustafa Kemal Atatürk hariç, hiçbir siyasetçi ve bilim adamı, demokrasinin halk için olduğuna inanarak, halkı bilinçlendirme çabasına girmemişlerdir.
Anayasa değişikliği için yapılacak halk oylamasına bir ay var, aynı zamanda Ramazan. Dilerim, bu süre bazı insanların hırslarından yalan dolanlarından, biraz olsun sıyrılmalarına vesile olur.
Atalarımız, “Eşek çamura bir defa düşer” demiş, yaşanmış tecrübelerin ürünü bir söz olmalı. Eğer, bir eşek düştüğü çamurla veya benzeriyle ikinci defa karşılaştığında, en azından etrafından dolanıp tekrar çamura düşmüyorsa o eşeği alkışlamalı…
İkinci Abdülhamit ile Mithat Paşa’nın öbür dünyanın hangi bölümlerinde olduklarını Allah bilir. Eğer mümkün olsaydı, Abdülhamit ile Mithat Paşa’nın öteki dünyada karşılaşmalarını, konuşmalarını, birbirlerine karşı davranışlarını izlemek isterdim. O dünyanın ilahi adaletiyle, bu dünyanın insani Adaletinin ne kadar benzeştiğini, bu dünyada insanlara verilen payelerin, öteki dünyanın kriterleriyle ne kadar uyuştuğunu, tahmin etmeye çalışmaz, gözlerimle görürdüm.
12 Eylül 2010’da yapılacak halk oylamasının, Türkiye için çok kritik bir dönüm noktası olacağını değerlendiriyor ve oluşabilecek ortamdan endişe ediyorum.
Demokrasiyi özümsemiş toplumlarda, anayasa değişikliğine ihtiyaç varsa, yapılması kadar doğal bir şey olamaz. Çağdaş demokratik ülkelerde, demokrasi yaşanıyor, bizde, demokrasi, ideolojilerin gerçekleştirilmesi için araç olarak kullanılıyor. Çağdaş demokratik toplumlarda, demokrasi tanımı yapılmıyor, çünkü tanımlanmış ve yaşamın temeli olmuş, bizde, herkesin ağzında demokrasi, herkes demokrasiyi arıyor, çünkü bir bölüm demokrasinin ne olduğunu bilmiyor, bir sinsi kesim de demokrasiyi, siyasi emellerine kalkan yapma çabasında.
İngiltere’de, Oliver Cromvel’i, Fransa’da, 1789 İhtilali ve sonrasını, Almanya’da Hitler öncesi ve sonrası süreçlerini bilmeyenlerin demokrasi anlayışları, ezberlenmiş teoriden öteye geçemez. Bizde de, 2. Abdülhamit’in tahta hangi vaatlerle çıktığı, otuz üç yıllık saltanat süreci bilinmeden ne demokrasimiz anlaşılabilir, ne de demokrasi adına, insanlık adına, insanlarımızın nasıl aldatıldığı anlaşılabilir. Ülkemizde, Mustafa Kemal Atatürk hariç, hiçbir siyasetçi ve bilim adamı, demokrasinin halk için olduğuna inanarak, halkı bilinçlendirme çabasına girmemişlerdir. Demokrasi, gökten zembille inmiyor, bilgili, bilinçli, özveriler karşılığında kazanılabiliyor. Bu da, gerçek aydınların, meydanı, okumuş etiketi taşıyan, boş kafalı bilmişlerle, dürüstlüğü ağzından düşürmeyen sahtekarlara bırakmayarak, halkı aydınlatmaları ile mümkündür.
Anayasada yapılmak istenen değişikliklerin çağdaşlaşmaya dönük bir ihtiyaçtan mı kaynaklandığını, yoksa bir siyasi hedefe mi dönük olduğunu, çoğunluk bilmiyor, ama insanlarımız, bağlandıkları liderin peşinden gidiyor.
Halkoyuna sunulan pakette, olursa iyi olur, maddeler de var, olursa kötü olacak maddeler var. Çağdaşlaşmak için gerekli olduğu halde, pakette yer almayan konular da var. Eğer, halk oylamasında, kişilere istemedikleri maddelere, hayır deme imkanı verilseydi, onların tercihlerine saygı duyulmuş olurdu, şimdi “Evet” diyecekler, hiç istemedikleri maddelere de evet demiş olacaklar ki, tam bir tuzak.
Günlerdir yapılan mitinglerde halka, değişikliklerin, doğruluğu, yanlışlığı, gerekliliği, gereksizliği anlatılmıyor, tam bir siyasi rejim kavgası yapılıyor. Demek ki, değişiklikler devletin siyasi rejimine dönük.
Toplum, geçmişinde hiç olmadığı kadar kutuplaştırıldı. Anarşi ve terör hiç olmadığı kadar azdı. Anayasal bir suç olması gereken, parçalanma, bölünme, özerklik istekleri, bir düşünce özgürlüğü, bir siyasi hak kapsamında algılanmaya başlandı.
Halk oylamasından hangi sonuç çıkarsa çıksın, Türkiye, takriben, %51 ve %49 gibi oranlara sahip, iki parçaya bölünecek ve oylamadan sonra da, kavga sürecek. Amaçları bizi bölmek ve parçalamak olan dış güçler, hayal bile edemeyecekleri bir zafer kazanmış olacaklar ve bundan işbirlikçilerini de, yararlandıracaklar. Ok yaydan çıktı, ama o oku Türk ulusuna ve T.C. Devleti’ne en az zarar verecek bir yere düşürme şansımız hala mevcut.
Önerim: Siyasi iktidar, oluşabilecek durumu doğru değerlendirerek, sağduyulu bir kararla halk oylamasını ertelesin, uzlaşma sağlasın, yanlışları düzeltsin, noksanları tamamlasın ve Halk Oylamasına yeni bir paket sunsun. Bu davranışı ona siyaseten puan kaybettirmeyecek, tam aksine siyasi bir kazanç sağlayacaktır. Yanlıştan dönmek, yanlış yapmamaktan daha faziletli bir davranıştır.
Anayasa toplumsal bir sözleşmedir, üzerinde ne kadar uzlaşma sağlanırsa o kadar sağlıklı olur. Mevcut değişiklik önerilerinde sivil toplum kuruluşlarının olumlu görüşleri olmadığı gibi, TBMM’de grubu bulunan dört siyasi partiden üçünün olumlu görüşü ve onayı da yok. Değişiklik önerileri, “Velev ki, doğru bile o olsa” sadece bir siyasi partinin dayatması, hem demokrasinin ruhuna aykırı, hem de halka saygısızlıktır.
Arayışlarınız bitmesin. Bütün çabalar, insan temeline dayalı ulus kültürü ve birlik, bütünlük içindeki, tam bağımsız T.C. Devleti içindir.
12 Ağustos 2010