Yeni bir bilgisayara sahip oldum, Yaprak’ın hediyesi… Teknolojisi boyumu aşıyor, öğrenmeye çalışıyorum, zorlanıyorum, fakat bu zorluğu mutlaka aşacağım.
Bu süreci yaşarken, bir şeyi yapabilmenin zorluğu, yapılanı yaşatabilmenin de zorluğunu çağrıştırdı. Aklıma gelenleri kısaca yazıya dökmek istedim…
Bir şeyi yapabilmek bir meziyettir, işin çapına göre meziyetin değeri de değişir.
Bir şeyi yapmak için önce onun ihtiyacını hissetmek veya gerekliliğini düşünmek gerekir. Duygu da, düşünce de belli bir kapasite işidir, bir meziyettir, eğer o meziyet gelişmemişse yeni bir şey yapılamaz… Yapabilmenin zorluğu buradan başlıyor..
Düşünüleni yapabilmek bir güç ister. Varsa, sorun yok, yapmaya başlanabilir, yoksa o gücü sağlamak gerekir. Gereken yeterli güce ulaşabilmek, onu düşünmekten daha zordur. Sonra, bir kısmı doğal, bir kısmı gereksiz yasal veya çevresel engelleri, formaliteleri aşmak zorunluluğu ile karşı karşıya kalınır. Bir şeyi yapabilmek cidden zor…
Ancak o zorlukları aşıp, tasarlanılanı yapmakla iş bitmiyor, Gerçekleştirilen eserin yaşatılması, amacına uygun çalıştırılması, belki de, onu yapmaktan daha zor. İhtiyacı hisseden, gerekliliğini düşünen, yapabilme gücünü sağlayan, icraatı gerçekleştiren kişinin, bu arada, bazı güçleri azalmaya başlamıştır. Şu bir gerçek ki, insanın her türlü gücü bir yere kadar çıkışta… Bir yerden sonra inişe geçiyor ve insan ömrü sınırlı. Gün gelecek, yapan, eserini yasal veya kültürel mirasçılarına devretmek zorunda kalacak. Bu mirasçılar başından itibaren bu eseri tasvip etmemiş, gereğine inanmamış olabilirler, tasvip etmiş olsalar bile eseri koruma gücüne sahip olmayabilirler. Bu durumda eser, ya doğrudan yıkılmaya çalışılacak, ya da, ilgisizliğe terk edilecek.
Bir eseri yapabilmek çok zor, yapılanı yaşatabilmek daha da zordur. Bu nedenle, eğer gücü yetiyorsa, eseri yapan, onu yaşatacak kadroyu da hazırlama çabasına girmelidir.. Bunu yapabilmek bir hayal, eseri yapmak kadar zor, fakat hayal etmeden büyük hedeflere ulaşılamıyor.
Benzer iki örnek;
Bir mevkiye / makama ulaşmak çok zor, fakat o makamda başarılı olmak ve koltukta uzun süre oturabilmek oraya ulaşabilmekten daha zor…
Daha enteresan bir örnek, kişiler yaşam standartlarını yükseltmek, başarılı olmak için o kadar çok çaba sarf ediyorlar ki, o seviyeye ulaştıktan sonra o standartları yaşamaya, başarılarının zevkini çıkarmaya ömürleri yetmeyebiliyor..
Şunu da hatırlatayım ki, bir şeyi yapabilmek için gerekli olan meziyetler, o eseri yaşatabilmek için gerekli olan meziyetlerden farklı olabilir.
Yapılmak istenen eser toplumsal bir değişimse, yukarıda özetle çizdiğim zorluklar devede kulak kalır. Toplumsal değişimlerde mevcut bir yaşam tarzının yerine yeni bir yaşam tarzı konulmak hedeflenir. Mevcut yaşam tarzı eksik, yanlış hatta çağ dışı olabilir… Hedeflenen yaşam tarzı çağdaş, güvenli, refah düzeyi daha yüksek olabilir, ancak bu değişim ön koşulu toplumun bunu anlayabilmesi, yapılanın gereğine inanmasıdır. Halkın bir bölümü bilgi bakımından geri kalmış olduğu için konuyu anlayamamış gerçeği görememiş, bir bölümü tembelliğinden değişime sıcak bakmayabilir, bir bölümü ise, gerçeği görmesine rağmen, tek kelimeyle çıkar uğruna değişime karşı çıkar..
Bilgisiz kesim yeni düzeni anlayamamak veya ayak uyduramamak, bilgili kesim ise çıkarlarını, imtiyazlarını kaybedeceği korkusuyla değişime, karşı çıkar.
İnsanın en büyük düşmanı insandır… İnsan, insanı kandırmak için her türlü yolu kullanır, sırtına bindikten sonra da bir daha hiç inmez. En büyük ahlaksızlık da insanı din/iman kavramlarıyla kandırmaktır.
İnsanların bir bölümü zalim/ezen, bir bölümü mazlum/ezilendir. Zalim de, mazlum da, insanın olması gereken nitelikler değildir, birisi ahlak/vicdan yoksunluğu, öteki bilgi/bilinç yoksunluğudur…
Dünyada toplumsal geri kalmışlığın acıklı halinin, değişim çabalarına vahşetle karşı koymanın birçok örneği var. Bizim yaşadığımız örneği hatırlatarak, bitirmek istiyorum:
Atatürk Devrimleri / Türk Devrimleri…
Ben bilmiyorum, sanırım tarihte bu çapta başka bir değişim örneği yoktur. Atatürk’ün önderliğinde bir kısım Türkler neyi gerçekleştirdi?
*Paylaşılmak istenen bir coğrafyanın paylaşılmasını önlediler…
*Topraklarından kovulmak istenen insanların yerlerinde kalmasını sağladılar…
*İnanç ortamında, ikinci sınıf/mevali bir ümmeti özüne döndürüp, bir ulus ve özgür iradesiyle inancını yaşayan bir toplum yarattılar…
*”Hasta Adam” diye nitelenen, terekesini paylaşmak için bir an önce öldürülmeye çalışılan bir devletten, güçlenmeye aday, yeni bir devlet yarattılar.
*Mevcut toplum düzeninin değişmesi gereken onlarca konusu vardı, onları; Ulusun, kültürel olarak, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarılması…. genel hedefi içinde gerçekleştirmeye çalıştılar..
Bu değişime, yeni oluşuma kimler bütün güçleriyle karşı çıktılar;
*Mevcut düzendeki çıkarlarını ve imtiyazlarını yeni düzende kaybeden, iç odaklar.. Çok genel bir tanımlamayla, dinci ve etnik feodal şeyhler, ağalar …….
*Paylaşılmak istenen coğrafyadan beklentisini elde edemeyen dış güçler…
*Bölgede yeni bir güç oluşmasını kendi siyasi çıkarlarına engel gören dış güçler…
*Bu çağdaşlaşma hareketinin kendi ülkelerinde de örnek alınması halinde, siyasi, etnik ve inanç güçlerini kaybedecek olan bölgedeki kırallar, şeyhler, ağalar, dinci sömürücüler…
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki bir kısım Türkler gerçekten mucize gibi başarılar elde ettiler. Fakat Atatürk’ün fani ömrü devrimleri topluma özümsetmeye yetmedi.. O süreçte de devrim karşıtları vardı fakat lider güçlüydü, devrimleri destekleyenler inançlıydı, eserlerini korudular.. Ondan sonra gelenler elbette bir Atatürk değillerdi ve hortlayan devrim karşıtlarıyla baş edemediler.. En büyük zaafiyet devrim taraftarı halk kesiminin devrimlerin korunması için gereken bilinci, özveriyi gösterememiş olmasıdır… Bunda halkın aldatılması var, halkın korkutulması var, halkın devrimleri özümsetip yaşam biçimi haline getirememesi var…
Başa dönersem, yapabilmek çok zor… yapılanı korumak, yaşatmak, çok daha zor…
Berrak Türk Gençleri!
Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum… Yapılanlar çok büyük şeyler, gerçekleştirenlere minnet borçluyuz. Onların gücü o kadardı, siz olanlardan ders alıp, mevcudu korumakla yetinmeyerek, toplumsal değişimi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkaracağınıza inanıyorum… Sağlık ve başarılar diliyorum….
21 Eylül 2013